MATRİX ALGORİTMASI VE TUTULMALAR/EKİNOKSLAR
- dilara mutevellioglu
- 1 Eki 2024
- 19 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 26 Kas 2024
İki hafta aradan sonra sakin bir giriş ile karşınızdayım.
Benim sakin girişim ne kadar sakin olacak orası da tartışılır ama yavaş yavaş soylar, dna yapıları ve gerçek tarihin temellerini attıktan sonra önümüzdeki haftalarda artık günümüzle bağlantılı konulara yavaştan giriş yapacağız…
Hazırsanız başlayalım…
Önceki postlarda matrix algoritması ve DNA kodlarından çokça bahsettik, hatta içinde yaşadığımız simülasyon bakış açısından yola çıkarak ufak ufak ipuçları vermeye çalışmıştım.
Bu sefer perspektifi biraz daha genişletiyorum, hatta öyle bir genişlik ile geldim ki bu biraz tetikleyici bir rol oynayabilir.
Dualite perspektifinde ışık ve karanlık ikiliğinden oluşan bir gerçeklik deneyimlemekte olduğumuz bakış açısında, ışık perspektifinin fizikteki yansıması olan maddenin gölge taraftaki karşılığı da fizik alanda
KARANLIK MADDE olarak tanımlanmakta.
İsviçre deki CERN çarpıştırıcısının uzun yıllardır tanrı parçacığını arayış çabaları da aslında bu karanlık maddeyi keşfetmek adına gerçekleştirilen deneylerden oluşuyor.
Bulunduğumuz bu gerçeklik içersinde ki her bir oluşumun karşıt bir hali olduğu fikrinden doğan bu bakış açısı, evrenin nasıl yaratıldığını keşfetmek için ortaya atılan karanlık madde arayışını da bilimsel olarak mantık çerçevesine oturtmak amaçlı öne sürülmekte.

Karanlık madde astronomide, ışıkla veya elektromanyetik alanla etkileşime girmiyor gibi görünen varsayımsal bir madde biçimi olarak biliniyor.
Karanlık madde, gözlemlenebilenden daha fazla madde mevcut olmadığı sürece genel görelilik tarafından açıklanamayan kütle çekim etkileriyle ifade edilmekte.
Bu tür etkiler, galaksilerin oluşumu ve evrimi, kütle çekimsel merceklenme, gözlemlenebilir evrenin mevcut yapısı, galaktik çarpışmalardaki kütle konumu, galaksi kümeleri içindeki galaksilerin hareketi ve kozmik mikrodalga arka plan anizotropileri bağlamında ortaya çıkar.
Kozmolojinin standart Lambda-CDM modelinde, evrenin kütle-enerji içeriği %5 sıradan madde, %26,8 karanlık madde ve %68,2 karanlık enerji olarak bilinen bir enerji biçimi.
Bu bağlamda, karanlık madde toplam kütlenin %85'ini oluştururken, karanlık enerji ve karanlık madde toplam kütle-enerji içeriğinin %95'ini oluşturmakta fakat karanlık maddenin sıradan Baryonik Madde ve radyasyonla yerçekimi dışında etkileşime girdiği bilinmemektedir dolayısıyla bu durum laboratuvarda tespit edilmesini zorlaştırmakta.
En yaygın açıklama, karanlık maddenin zayıf etkileşimli büyük parçacıklar (WIMP'ler) veya aksiyonlar gibi henüz keşfedilmemiş bir atom altı parçacık olduğudur.
Diğer ana olasılık ise, karanlık maddenin ilkel kara deliklerden oluşmasına dayanıyor.
Karanlık madde, hıza (daha kesin olarak, serbest akış uzunluğuna) göre "soğuk", "ılık" veya "sıcak" olarak sınıflandırılır.
Son modeller, yapıların parçacıkların kademeli birikimiyle ortaya çıktığı bir soğuk karanlık madde senaryosunu desteklemekte.
Astrofizik topluluğu genel olarak karanlık maddenin varlığını kabul etse de, sıradan karanlık madde tarafından iyi açıklanamayan belirli gözlemlerden etkilenen astrofizikçilerin bir azınlığı,
genel göreliliğin standart yasalarında çeşitli değişiklikler yapılmasını savunuyor.
Bunlar arasında değiştirilmiş Newton dinamikleri,
tensör-vektör-skaler kütle çekim veya entropik kütle çekim yer alıyor.
Kütle çekim uzay-zamanın bükülmesinin bir sonucu.
Şimdiye kadar önerilen değiştirilmiş kütle çekim teorilerinin hiçbiri aynı anda her gözlemsel kanıtı tanımlayamıyor ve bu da kütle çekim değiştirilmek zorunda olsa bile yine de bir tür karanlık maddeye ihtiyaç duyulacağını göstermekte.
Baktığınızda karanlık madde tıpkı diğer zıtlıklar gibi bu ikilik perspektifinde var olan inkar edilemez bir gerçeklik olarak gözüküyor, şimdi burada size diğer postlarda yazdıklarımdan birkaç hatırlatma yapacağım.
Elohei ve Elohim ırkını biliyorsunuz,
bir de Seraphim ve Seraphei’ler vardı.
Hangi ırkın hangi kök soydan geldiği konusunda oluşturduğum tabloyu incelerseniz orada Black Sun DNA ve Golden Sun DNA sına ait ırklar olarak geçtiğini görebilirsiniz.
Buradaki Black Sun yani Agartha efsanesindeki siyah güneş karanlık madde enerjisi ile bağlantılı.
Noktalar yavaş yavaş birleşecek acele etmeyin.
Seraphim ve Elohim dediğimiz ırklar kendi DNA larındaki flash light dizilerini yani ışık soy hattını yazılımlarından çıkardığından beri, karanlık madde enerjisi ile varolan ırk olarak karşımıza çıkıyor.
Bu Black Sun ve Golden Sun ırklarının DNA dizilimlerinden melezlenen diğer alt ırklar da tüm bu kök soyların şu an yaşadığımız zamanda ki torunları…
Peki son dönemlerde neden sizce bu kadar dark bir algı hakim?
Hatta bu CERN çarpıştırıcısı neden illa ki şu karanlık maddenin peşinde neyi mesajı bu ?
Şimdi burada ISIS-ISHTAR-VENUS-INANNA ana erkil arketip bunu belirtmek gerek ki şu karanlık maddeyi tutulmaları açıklamadan önce
kısa bir flash back yapalım...
Isis, Havva, Lilith, Hacer bunlar Tiamat enkarneleri.
Hacer su ile alakalıdır, Sais Mısır’dan gelme Hacer anne dedikleri..
Sais’i kuran Thoht’tur.
Atlantis’ten çıkıp Sais i kurdu.
Eski tanrılar ve Genç tanrılar savaşı aslında.
Gençler eril babacı.
Anu,Enki,Enlil,Inanna(isis) hepsi yeni nesil tanrılar.
Khaleesi mesela :) Dragon Queen Tiamattır.
Bu reseti atanlarda yeni nesil tanrılar deneme yanılma hep buradaki simülasyon.
Tüm dişil enerjiler Tiamatın etkisi altında Dragon Queen,
Dünyevi anne Ay, Kozmik anne Tiamat.
Havva ve Lilith e baktığımızda dualiteye düşen Venüs kanalından enkarnesi yani Havva dişil gücün ışık yansıması
Ay üzerinden Tiamat enkarnesi,
Lilith ise gölge yani karanlık taraf dediğimiz yansıma.
Bu karanlık madde de Lilith tarafı.
Bu dual sistem Anunnakilerin kurduğu sistem bunu unutmayın.
Anunnaki öncesi dişil bir sistem vardı,
Anunnakiler eril yönetim,
Tiamat dediğimiz bunları doğuran arketip.
Anunnakiler sex, doğum, bebek direk alt çakralarla bağlantılı.
Bel ve aşağısı.
Bizim Rahman ve Rahim dediğimiz iki dualitenin birleştiği nokta da
Tiamat yani Kozmik Anne.
Pertenogez doğum,
bakire doğum baba olmadan direk Meryem’e bağlanıyor burası,
Isis gibi bakire.
Enki Essenes olayı Meryem’i dölleyen.
Melez olan piç :)
Melez olduğu için tahta oturamamıştı,
burdan karın ağrısı var,
şuanki durum da bu..
Kutsal topraklar vadedilmiş topraklar demek tahtta oturmayı kendinde hak görüp buraya alma derinde olan yani.
Başa geçme telaşı.
John Snow Enki’dir mesela,
Dragon Queen’i öldüren Tiamatı parçalayan.
40’lar meclisi dediğimiz.
Aleviler Enkici, Sünniler Enlilci.
Enki=40
Enlil=50
Anu=60
Katolikler Enki
Vatikan, Papa Enkici.
KIRMIZI PABUÇLARI GİYENLER!
LOWER CHAKRAS!
Yidiş konuşanlar Enki / aşkenaz
Talmudçular Enkici
Kabala Enki
Kuzey orta Asya Enkici.
Aydınlanan hangi halk varsa Enkici.
THOT yani.
Ya da Hermes
İsraili yönetenler ENKİ’ci Sami olmayanlar,
Anti Semitik demek Enkici demek.
Semitik Sami=Yahew=Enlil
Isıs bakire Meryem erkesiz hamile kalma,
Havva ISIS-RA-EL, fakat burada da sağ sol ayrımı mevcut yani Havva ışıksa Lilith gölge yan enkarnesi dedik,
Dünyevi anne Isıs, kozmik anne Tiamat
israilde de şuan sami Semitik sağ din tarafı Enlilciler, sol kanat adalet Japhet Enkiciler kuzey orta asya çıkışlı olanlar.
Rusya ve Trump da sağcı.
Trump İsraille ittifakta.
Biden tarafı Filistinci-Left Wing
Türkiye de seküler taraf israil tarafında,
İslami taraf filistin.
Mete hocama burdan tekrar saygılar sevgiler, ucundan öğrendiğim birçok şeyi netleştiren bir rehberliği oldu bana,
çok emeği vardır bende hep belirtirim…
Buradaki hikayenin de bir kısmı onun aktardıklarıdır, onun araştırmalarından not aldıklarımdır...

Bu ırklar ve DNA’lar konusuna neden bu kadar dikkat çekmeye çalıştığımı biraz olsun farketmişsinizdir diye tahmin ediyorum.
Çünkü şu an bulunduğumuz bu çağ geçişi aslında bilinç transformasyonu, yani ya aktive olacağız ya da çöp DNA’mızla koyun gibi yaşamayı öğreneceğiz.
Tüm bu efsanelerde anlatılan üst ırk insanlar dedikleri grup işte bu DNA dizilimlerinin bozulmadan önceki insan formunu ifade etmekte.
Bu iki DNA sarmalına düşürülen insan formu bir anda bu kademeye gelmedi tabiki. 6 bin yıllık dünya yaşının uydurukluğunu buradan da fark edebilirsiniz.
Birkaç yıl önce Eskişehir, Kütahya ve Afyon arasında kalan Frig vadisi bölgesinde Rus bilim adamlarının gelip ölçüm yaptığı kayaçların
14 milyon yıllık tekerlek izleri olduğu ortaya çıktığından beri arkeologlar bir hayli suskun.
Onlarda bu yalan tarihin birer kurbanı olsa da yaratılan dogmaları sorgulama yeteneği özellikle araştırmacı kişiliğe ihtiyaç duyulan bu tür mesleklerde kişinin zeka seviyesini de göstermekle birlikte mutlak suretle ilk sıraya yerleşmesi gereken bir özellik.
Diğer yandan bu suskunluğunda belli sebepleri var yargıladığımı düşünmeyin, günümüzde gerçekliği keşfedip sivrilen insanların güvenliği pek de garanti olmadığı aşikar,
tıpkı Meksikalı bilim insanı, nörofizyolog ve psikolog olan Jacoba Grinberg gibi.
Grinberg ‘Tüm insanlık Holografik bir Matrix’te yaşıyor’ dedikten sonra Aralık 1994’te esrarengiz bir şekilde ortadan kaybolmuştu.
Tarihte bu tarz ortadan kaybolmaların ve esrarengiz ölümlerin örneği çok, o yüzden takdir edersiniz ki burada yazdıklarım biraz cesaret isteyen başlıklar.

Bulunduğumuz matrix planını oluşturan zıtlıklar bu planı dengesiz yapmakla birlikte, matrix planının simyasının temeli de budur aslında. Bizlerinde buradaki asıl amacı tüm bu zıtlıkları dengeye dönüştürmektir. Bahsettiğimiz kadar kolay bir şey değil bu her gün yaptığımız seçimler üzerinden bu denge oluşuyor.
Öyle ki an da söylediğimiz tek bir kelimeye kadar indirgenebilen bir denge bu. Her bir duygunun dengesizliğinin karşıtlığına dönmesi gibi.
Çok güldüğünüzde gözünüzden yaş gelmesi, ya da bir insan için çok fazla fedakarlık yapmanın, aşırı vericiliğin ya da o kişini her işini kolaylaştırmanın bu kişinin becerilerini azaltarak ona yaptığınız bir kötülüğe dönmesi gibi.
Matrix planında gözlemci olmadığınız sürece tüm eylemlerinizi dengeli bir şekilde gerçekleştiremezsiniz sadece öyle olduğu illüzyonuna düşersiniz.
Matrix planında maddenin var olabilmesi için ikiliklere gerek duyulur, burası varsa diğer tarafta mevcut olmalıdır.
Bir beden var ise bu bir bilincin de olduğunu kanıtlar.
Mesafe, hacim, genişlik yaratmak için zıtlıklar bu boyutun sürekliliğini sağlamakla görevlidir.
Dolayısıyla tanrı parçacığının yani yaşamın kaynağı olan parçacığın bu boyutta olması anti madde dedikleri karanlık maddeninde varlığının kanıtı niteliğinde.
Maddenin temelini oluşturan formül aslında pozitif ve negatif arasında mevcut olan seçimsizliğin sonsuz kaynağı dediğimiz Nötr Alanda saklı.
Bunu da kutupsal duygu kabarıklığından çıkıp nötr hale geldiğinde anda deneyimlenen denge haliyle bağdaştırabilirsiniz.

Bildiğiniz gibi matrix planının algoritması 1 ve 0 lardan oluşmakta.
Bu konuya alfa omega ayrımını anlatırken değinmiştim.
Alfa = Demir Oksit = Kırmızı Kan,
Omega = Bakır Oksit = Mavi Kan ,
başlangıç ve bitiş,
ilk ve son,
1 ve 0 tüm bu ikilik kodlamaları matrix algoritmasındaki bilinç altı mekanizması ile alakalı.
Matrix’ten çıkış algoritması ise
72 bilinç arketipi ile 33 uzay-zaman denklemi olarak ifade edilir.
33 omur = ATLAS
yani alfa ve omeganın birleştiği yer,
PURPLE CROWN
mesih bilinci dediğimiz Matrix’ten çıkış aşaması
Bizim dünya olarak tabir ettiğimiz bu matrix planı ikilik perspektifinde iç ve dış katmanlardan oluştuğu varsayılan bir hologram yanılsaması.
Yani aslında dünyanın içi ve dışı mevcut değil.
Bu algı bu boyutu şekillendiren iki boyutlu bilinç planının ikilik perspektifi dediğimiz dualiteden doğan fizik yasalarından ibaret.
Bu yasalarda bu planı mevcut kılan sistemin işleyiş prensibi olan kutupluluk dediğimiz ses ve vizyon aşaması.
İlk blog postunda bunu çok detaylandırmıştım sonrasında Melchizedek başlıklı postta da devamını aktarmıştım.
Her bir titreşimin ortaya çıkardığı ses aralığı,
titreşimlerin sabitlendiği noktada oluşan madde aslında karanlık maddenin fizik plana yansıyış şekli.
Tezahür etme hali dediğimiz örüntüsünden ibaret.
Yani baktığınızda aslında fizikteki her şey metafiziğin birer örüntüsü, diğer bir deyişle tezahür etmiş hali.
Peki bizim tezahür ettiğimiz yani fizik beden olarak yansıdığımızın metafizik perspektifini fizik bedenimiz üzerinden gözlemleyebiliyor muyuz?
Biz fizik beden olarak neyin örüntüsüyüz?
İşte tam olarak ‘Tutulma’ konusuna buradan dalış yapıyorum.
Fizik planda ikiliğin karanlık ve ışık yansıması
güneş ve ay olarak var olmakta.
Güneşin yaratma gücü ile Ay’ın yaratılanı gizleme gücü.
Her ne kadar ay ve güneş birer temsil örüntü olsa da metafizik planın fizikteki dualitesinin temsilidir.
Gündüzün her şeyi görünür kıldığı illüzyonundan çıkış, gecenin gizeminin asıl gerçekliğe açtığı pencere ile son bulur.
Gözler illüzyon, farkındalık ise gerçeklik halidir.
O yüzden üçüncü göz yani farkındalık ile gerçekliğe adım atarız.
O yüzden gözlerimize gösterilen illüzyonu gerçek sanmamız yüzünden yanılgıya düşeriz.
Tell-lie-vision, televizyonlarda bu yüzden var ya zaten…
Ay, herseyi yaratan gücün kendisini yarattığı şeyler içinde gizleme gücünden bahseder.
Gizemli kalmak, karanlıkta yaşamak…
böylece dünya gerçek bir dünya gibi görünür ve hissedilir.
Ay ve güneşi bir çocuğun iki ebeveyni gibi görebilirsiniz,
iki farklı kanalın beslediği dualite bilinci.
Bu boyuttaki ışık her ne kadar kırılmış olan yani yansıma hali de olsa bize gerçek ışığın varlığını karanlığın gerçekliği ile sunar.
Güneş Tutulması zamanı bu iki gerçekliğin üst üste bindiği anlardır.
Güneş ile Ay’ın hizalandığı ayın dünyanın üzerinde düşürdüğü gölge aslında bize şimdiye kadar baktığımız ama görmediğimiz bir gerçekliğe pencere açmakla görevli
çünkü bazen gerçekleri fark edebilmek için kör olmak gerek…
Peki bizim gözlerimiz tüm bu illüzyona ne amaçla şahit oluyor?
Bizim gözümüzün gizemi ne ?
Her gun aynaya baktığınızda, gözlerinize daha dikkatli bakmayı deneyin.
Sice tam olarak neye bakıyorsunuz?
Şahsen geçen hafta bu konu üzerinde araştırma yaparken bir süredir tecrübesinden uzak kaldığım vizyon anına şahit oldum.
Tamamen kendi deneyimimden bahsediyorum.
Bu blog yazısınında biraz gecikmesindeki sebep bu gördüğüm vizyonu biraz sindirmeye ihtiyacım oldu.
Sonuçta birebir deneyimlediğim bir şey de olsa sorgulama halinde kalmak asıl bilgiye ulaşmak adına önemli bir temel.
Bir nevi destekleyici bağlantılar arıyordum kendimce :)…
Bu deneyime vizyon veya anlık farkındalık da diyebilirsiniz,
aranızda birçoğunuzun bu tarz deneyimleri yaşadığını öngörüyorum,
bir film izlercesine aniden meditatif hale çekilip zihninizde gördüğünüz birkaç saniyelik bir deneyim.
Benim gördüğüm vizyon ise bakış açımın tamamen uzay boşluğuna vortex enerjisi gibi bir enerji ile çekilen bir sahne ile başladı.
Tam bu tutulma anında Dünya ile Ay’ın arasında bir yerde durduğum bir perspektiften dünyaya bakıyordum.
Bakın bu deneyimler tamamen zihninizi serbest bırakmakla ortaya çıkan tecrübeler.
Koşullar ve limitler ortadan kalkınca serbest kalan zihin bilinçle olan etkileşimini güçlendirerek özgürleşiyor.
Şöyle düşünün biri sizi ayağınızdan bağlasa ulaşabildiğiniz mesafe kadar görüş açınız mevcuttur. Koşullar da limitler de buna benzer, bakış açınızı daraltır.
Vizyonun devamında ise Ayın arkasında ki güneş Ay’ın gölgesini dünyanın üzerine düşürdüğü anda Dünya’nın tıpkı insan gözüne benzeyeni bir görüntüye dönüştüğünü gözlemledim.
Dünya, gözümüzdeki iris kısmını (insan gözü dünyadaki doğa ana da bulunan tüm renkleri yansıtır, bunu bir bilim makalesinde okumuştum. ‘Doğada ki her bir ton insanların gözlerindeki iris kısmında kendini var eder’ yazıyordu.)
Gözümüzün ortasındaki Siyah Mercek ise
Ay’ın Dünya’nın üzerine düşen gölgesini temsil etmekteydi.
Gördüğüm vizyona en yakın AI videosu da bu...
belki biraz daha açıklayıcı olur...
Fazla etkileyici bir AHA MOMENT deneyimiydi de diyebilirim.
Sonrasında ki bilgi akışı da yani tüm o harddisc te kayıtlı bilgiler bir araya gelmeye başladı.
Baktığınız zaman aslında tüm bu sistem mikro alem dediğimiz yani içerisinde yaşadığımız gerçeklik,
makro alemin bire bir kopyası.
Doğada var olan tüm algoritma bizim vücut sistemimizde de mevcut. Fizik bedenimizdeki sistemin makro versiyonu evrenle birebir aynı,
içsel evren dediğimiz bedenimiz ise mikro evren olarak tanımladığımız realitenin birer yansıması.
Bu bakış açısı iki perspektiften de aynı sonucu veriyor.
Dış evren = İç evren de diyebiliriz.
Peki gözler insanın ruhunun penceresidir dediklerinde bunun makro evren karşılığı ne olabilir ?
Sorusunun cevabı aslında bu gördüğüm vizyona denk geliyor.
İnsanın 3. Boyut a geliş hali.
Yaratım anındaki göksel veya metafiziksel olayın fizik alan örüntüsü, insanın ruhunun fizik plana yansıma şekli,
göz yapısı yani tutulma anının temsili.
Bu konuyu o kadar fazla aradım ki herhangi bir makale veya paylaşıma denk gelemdim.
Mutlaka gözden kaçırdığım bir nokta var diye düşünüyorum.
Özellikle antik kültürlerde tutulmalar çok büyük öneme sahipti.
Hatta bu konuyla ilgili çok uzun bir video izlemiştim,
ruh inisiyasyonu ile alakalı.. Bu video da antik dönemde okült yapılar yüksek ırkların bilinçlerini fizik bedene bu tutulmalar sırasında belirli ritüeller ile entegre ediyorlardı.
Bu günümüzde klonlama mantığı ile aynı mantık.
Bilinç aktarımı yüzyıllardır yapılan bir şey, öyle ki bu klonlama yöntemi de antik dönemlerden gelmekte. Metafizik alanın;
matematiksel değerler, ses frekansları, belirli semboller, elementler, kristaller, kutsal geometri ile bir araya gelerek (ki bunların arasında simya ilmininde kullanıldığı daha birçok etken araç var) fizik alan ile birlikte ortak bir denklem üzerinden yarattığı bu alan da, bilinç entegrasyonu daha doğrusu ruh klonlama tekniği ile mümkün.
Biz bu sahneyi en son THE MUMMY filminde görmüştük hatırlarsanız. E lütfen o tesadüf kelimesini artık literatürünüzden çıkarın :)
Filmler, yaşadığınız realitenin ve onun etrafındaki diğer realitelerin birer trailer’ı görevinde.
Çünkü zihin olmayan bir şeyi hayal edemez bunu unutmayın.
Tüm bu hayal gücü diğer realitelere project etme halinden ibaret..
aynı zamanda gerçek tarihin hikayesel anlatımları olarak da ifade edebilirim.
Tutulma ise antik tarihlerden günümüze kadar aktarılan tanımıyla transformasyon olarak ifade edilmekte,
ayın güneşi örttüğü anda bir gerçeklik ölür diğer gerçeklik doğar.
Herseyini karanlığa gömülüp tekrar aydınlığa çıkması anlamını taşımaktadır.
Bu balık dolunayında gerçekleşen tutulma da benim görebildiğim kadarı ile bastırdığımız gerçekliğin artık manipülasyon ile kontrol edilemeyip ortaya çıkmasını temsil ediyor.
İçinizde ne saklıyorsanız artık saklayamayabilirsiniz gibi.
Gerçek kimliklerimizin adım adım hizalanmasına şahitlik ettiğimiz bir aşama aslında.
Tabi beraberinde küresel ifşaları da getirdi..
bu durum uzun bir süre devam edecek…
bu kadar da olmaz dediklerimize şahitlik etmek üzereyiz…
18 Eylül de gerçekleşen bu tutulma birçok noktanın bir araya geldiği ve ayrı perspektifler gibi gözüken fakat aslında iç içe geçmiş birçok olayın görünür olduğu bir süreci başlattı.
Güneş tutulmaları tarihte her zaman güçlü anlar olarak görülmüş, hayranlık, gizem ve hatta korku uyandırmıştır.
Modern bilim tutulmaları güneş, ay ve Dünya'nın doğal hizalanması olarak açıklasa da birçok kültür ve okült gelenek bu göksel olayları diğer alemlere açılan kapılar veya dönüşüm için güçlü fırsatlar olarak görmekte. Astronomik önemlerinin ötesinde,
güneş tutulmaları aynı zamanda olağan kozmik dengenin bozulduğu ve gizli güçlere erişime izin verdiği anlar olarak yorumlanır.
Bu fikirler hem eski uygulamaları hem de modern komplo teorilerini daha fazla ciddiye almamıza ortam hazırlarken göksel olayları gizli ritüeller ve okült kesim arasındaki bağlantıyı görünür kılıyor.
Okültizmde, güneş tutulmaları fiziksel ve ruhsal dünyalar arasındaki perdenin daha ince olduğu anlar olarak görülmekte.
Güneş ay tarafından engellendiğinde oluşan geçici karanlık,
ölümü ve yeniden doğuşu sembolize eder ve bu da onu ritüeller için güçlü bir zaman haline getirir.
Modern okültistler genellikle tutulmaları yeni başlangıçları ortaya çıkarmak, eski enerjileri serbest bırakmak veya kozmik güce erişmek için kullandıklarını idda etse de bu inançlar,
İlluminati gibi seçkin grupların tutulmaları kendi karanlık amaçları için kullandığını birçoğumuz biliyoruz.
Yine dualite ağzından yazdım iyi kötü kavramı olarak algılamayın bunlar hep betimleme..
Illuminati'ye bağlı bu topluluklar, enerjiyi manipüle eden ve yaşamı uzatan ritüeller gerçekleştirmek için kullandıkları göksel olaylara bağlı antik dönemden aktarılmış bilgilere sahipler.

Dünya, üzerindeki bilinç ağı içerisindeki tüm türlerin bilinç yazılımlarının birleşmesinden meydana gelmekte biz buna kollektif bilinç diyoruz.
Şimdi size bir şey hatırlatmak istiyorum.
Pineal cortex veya pineal gland organını biliyorsunuz,
beynin iki lobu arasında arka tarafta bulunan fasülye ye benzeyen organımız.
7 yaşımıza kadar aktif olan bu organ bir süre sonra kristalleşmeye başlayıp köreliyor. Bu farkındalığımızı temsil eden organ, kaba tabirle yani.
Bu organ dna daki tüm kodları dönüştürebilen bir yapıya sahip aynı zamanda.
Herseyini kayıtlı olduğu aktif olduktan sonra sistemi yeniden kodlayabilen bir kaynak ağ yöneticisi.
Dünyaya baktığınızda ise buzullar da aynı işlevi görüyor. Tüm yazılımın muhafaza edildiği yer, eski kayıtların her biri, tüm organik yapının hücresel ağı.
Buzulların erimesi eski çağlara ait bakterilerin virüslerin çıkması ve bunun bize tehdit oluşturması da aynı anlamda.
Çapraz algı yapın,
bir bilgisayar da uyku halinde olan eski bir virüs yazılımı o dönemin sistemine ait bir virüs fakat yeni sistemde bir anda ortaya çıkıyor.
Bu şey gibi bizim hala daha piramitlerin gizemini çözemememiz gibi.
Her ne kadar eski sistemin üzerine inşa edilmiş bir uygarlık gibi gözüksek de o dönemin ilmi ve bilgisine sahip değiliz.
Sanki o dönemle bu dönem arasında bir zaman sıçraması var gibi.
Gibisi biraz fazla oldu :)
İşte bu buzulların erimesindeki asıl endişe de aslında tüm o yazılımın çökmesi.
Yani bilinç ağının işleyişini kaybetmesi bu fizik alana seller altında kalıp yok olan ırklar hikayesi ile yansımakta.
Bilinç ağı yok olursa hepimiz birer işlevsiz botlara döneriz.
Bir robotun yazılımını sildiğinizde olan ne ise bizde de organik hali mevcut.
Matrix algoritması bilindiği üzere ay üzerinden yönetilmekte,
e tabiki bu da tüm bilinç ağının ay tarafından yönetilmesi anlamına geliyor.
Yani bilinç ağının elektriksel donanımını ay sağlıyor.
Uydu demelerindeki sebep de bu.
Yönünü bulmak demek uydu…
sen yönünü nasıl buluyorsun,
yazılımdaki iletişim ağı ile.
Tıpkı nöronlar arası elektriklenme gibi.
Mesela şöyle bi açıdan da bakabilirsiniz,
Elektriği en hızlı ne iletir ?
daha doğrusu
vücudunuzda elektriği en hızlı iletebilecek olan madde nedir?
Tuzlu su.
Çünkü tuzlu su elektriği ileten bir elektrolittir,
Tuzlu su, çözünmüş haldeki iyonlar nedeniyle elektriksel iletkenlik gösterir.
Tuz (sodyum klorür) çözüldüğünde, sodyum (Na+) ve klorür (Cl-) iyonları oluşur.
Bu iyonlar, su molekülleri arasında elektrik akımını taşır.
Vücuttaki suyun içinde çözünmüş halde elektrik yüklü parçacıklar bulunmakta.
Elektrolit olarak isimlendirilen bu sıvıların elektriksel iletkenliği bir hayli yüksek. Bu nedenle elektrolit miktarının yüksek olduğu dokularda örneğin kanda elektriksel iletkenlik yüksekken, kas ve kemikte orta düzeyde.
Şimdi düşündüğünüzde ay’ın çekim kuvveti vücuttaki %70 ilk su hacmini etkiliyorsa elektriksel yapıyı da ay etkiliyor demektir.
İşte aslında tüm bu tutulmalar, ekinokslar sistemin kendini onarma hali,
gezegensel olarak yani.
Çoğu zamanda sıfırlanma yapılan zamanlar.
Bilinç ağının geometrik yapısı içinde bulunan diğer bilinçlerin kendilerine özel geometrik yapısı ile entegre.
Yani altın oran, fibonacci sayı sekansları tüm bu sistemin alt yapısı,
sizin de alt yapınız.
Evrim teorisi saçmalığının yıllar boyunca devam etmesi tüm bu gerçek tarihin de gölgelenmesine sebep oldu.
Bizden önce defalarca kendi evrimindeki hatayı telafi etmek için birçok kez denemelerde bulunan insan formu,
geçmiş uygarlıklarından geride bıraktıkları teknolojilerle aslında tüm bu tarihi bize biraz da olsa farkettirmeye çalışmıştı.
Ben ilkel insan yoktu demiyorum,
vardı,
fakat kendinden çok daha ileri farkındalığa ve teknolojiye sahip gelecek versiyonları tarafından o dönemlerde gizlenmeyen temaslara sahipti.
Şu an ise bu temas çok uzun zamandır gizlenerek bu dönem insanın yönetimine dahil oluyor.
Bu alanın bir simülasyon olduğunu belirtmemdeki en önemli kısım da burası. Adem ve Havva hikayesi aynı soyun birbirleri ile melezlenmesi yüzünden deformasyona uğradı.
Akraba evliliği yani.
Cennetten kovulmak terimi dna bozulması yani soy geninin melezlenmesi yüzünden saf olanın saflığını kaybetmesi demek.
Cennet bildiğiniz en saf, en ilahi, en kutsal alan olarak tanımlanır.
Bu yüzden kovulmak olarak betimlenmiştir.
Yaratıcının saf halini bahşettiği insan kendini bilginin ve merakın peşinde olmak adına riske atmıştır.
Şimdi atlarınızın cesaretimi yoksa aptallığımı ona siz karar verin.
O yüzden diyorum her atalarımız dediğinizde bu kadar büyütmeyin.
8. Boyut bilinç yapısına sahipken kendini manipülasyonun kucağına bırakan bir ırk geçişimiz var.
Yaşadıkları tüm zorluklarda kendinden önceki ataların zayıf kararları, bencil davranışları ve kontrol manyaklığının, güce tapınmalarının bir sonucu.
İşte bu soy ayrımı günümüze de bu şekilde yansıyor.
Mavi kan soy torunlarının bu dönem matrix senaryosundaki kontrol etme ve güce sahip olma arzusu tüm bu enerji hasatı mekanizmasını gölge yanın en sert tarafından deneyimlenmesine sebep olmakta.
Bu sebeptendir ki yaptığınız bireysel seçimler tüm bu realite kodlarında büyük önem arz ediyor. Yani insanın gerçek kimliğini ortaya çıkarması için uğraşan atalarımız bir kenara birde buna engel olmak için uğraşmayan diğer atalar mevcut. E tabi insan bu bilgilerden mahrum kaldıkça kime neye neden taptığını ya da neden hala tapınma ihtiyacı hissettiğini bilmeden ilerliyor.
Bakın adanmışlık, bilincin kendi gücünü yetersiz görmesinden gelir.
Bir şeye tapınma ihtiyacı hala kendini zayıf ve korumasız kabul etmesindendir.
Oysa ki herseyin yaratıcısı dediğimiz tanrı sıfatı kendinden yaratılan her bir varlığa kendinden bir parça aktarır.
Ana yazılımın kodlarına sahipsiniz yani, özünüz bu.
Bu bakış açısında olduğunuz sürece kendinizde bulunan tanrı parçacığı frekansını da limitlemiş ve ondaki ilahi kodu da gerektiği gibi deneyimlemiyor oluyorsunuz.
İnsan ona verilen tüm yetileri geliştirebilecek potansiyele sahipken, haddini aşmak yaratıcıma saygısızlık yapıyorum algısıyla yüzyıllardır inanç sistemleri üzerinden kontrol edilmekte.
Siz kendinizi %100 potansiyelinizde deneyimlemediğiniz sürece asıl o zaman yaratıcının size verdiği tüm bu ilahi kodlamalara saygısızlık etmiş oluyorsunuz,
elma iken Havva olmakta ısrar ediyorsunuz.
Bu simülasyon yapılan tek bir yanlışı düzeltmek için sürdürülmekte.
Burada özgür seçim yasası ilk kez 6. Soya özgür bir seçimle kullanabilmesi için verildi ki artık farketmesi gerekenleri farketsin,
düzeltilmesi gereken zaman çizelgesi düzeltilsin.
Ama maalesef ki insan hala bir delinin kuyuya attığı taşla ilgileniyor.
Bu spiritüel alandaki insanlar içinde geçerli,
inanç sistemlerinde kendini kaybedenler için de.
Mesela Yoga'nın dişil dönüşüm için doğa üstü bir majikal uygulama yöntemi olduğunu kaçınız biliyor?
Her bir yoga hareketinin bir sigil görevi gördüğünü?
Sigil in aslında gölge tarafın kullandığı bir sembolizm olduğunu, bir çeşit maji yani büyü olduğunu?
Gölge ile çalıştığınızı ?
Kötü bir şey olduğu için belirtmiyorum iyi-kötü ayrımından çıkın,
bunu kaçınız bilerek yapıyor onu soruyorum!.
Hindistanda neden bu kadar fakir insan var neden en çok acı çeken sürekli tecavüze uğrayan kadınlar var hala orda?
Dişil gücün dönüşmesi gerken en büyük yer hindistan olması gerekmiyor mu?
Ya da şöyle söyleyelim
karma bilincinin en yaygın olduğu yer hindistan,
tüm o insanlar bir sonraki hayatlarında zengin olacağım diye fakirlik içinde yaşamayı coşkuyla karşılıyor.
Dualitenin kalbi hindistan,
bir yanda harcayamayacağı kadar parası olan hint prensi
diğer yanda açlığın kendine bahşedilmiş bir lütuf olduğuna inanan insanlar.
Bu inanç sisteminin sizce de biraz beyin yıkama sistemi olduğunu göstermiyor mu?
Sadece gözlem yapmanız için belirtiyorum.
Herseyin karşıtlığı mevcut bu bakış açısından uzaklaşmayarak analiz edin.
Yoga, YOKE kelimesinden gelen birlik anlamı taşıyan bir bakış açısı,
ve yoga da olay bedeninizi imkansız pozisyonlara sokup pratik etmek egzersiz yapmak değil,
buna sadece egzersiz olarak baktığınızda gölgesine düştüğünüz bir spiritüel pratik.
Aslında tam olarak bir ritüel,
tıpkı chanting ettiğinizde manyetik alanı kodladığınız gibi bir ritüel.
Peki ritüeller ne ?
Enerji alan manipülasyonları,
iyi veya kötü olmasının bir önemi yok enerji alanını manipüle edebilecek gerçekliği değiştirebilecek yöntemler.
Yoga da tüm vücut pozisyonları bir SIGIL görevi görür,
morfogenetik alanı kodlayan birer sacred geometri yani.
Eski hindu tanrıları ile bir iletişim yolu,
ama bedeniniz üzerinden.
Yani bedeninize davet ettiğiniz bu antik tanrıların enerjileri ile çalışıyorsunuz.
Kimisi sizin dönüşümünüz için ordadır kimisi manipüle eder,
bakın bunlar o kadar uzun zamandır belirli kalıplarla aktarılıyor ki inanç sistemi olarak oturmuş hiçbir şeyi değiştirmek kolay değil.
Mesela SHIVA gerçekte kim?
Neden Lord Shiva diyorlar?
Hani tanrıydı ya :)
Lord kime deniyor?
Hangi anlayışta Lord var?
Hem yok etme dansı hem de yaratma dansı olan dualite tanrısı Shiva?
Sümerlerde Enki olan Mısır da Seth…
Peki Enki kimdi?
Anlattık yukarıda, melez piç diye..
tahta oturma derdi yüzünden düşmanı ile bile ittifak yapar.
Karman çorman yani, iyinin içinde kötü kötünün içinde iyi tüm olay bundan ibaret.
O yüzden iyi kötü ayrımından çıkın diyorum.
Çünkü bu dualite sistemi Anunnaki’lerin getirdiği bir algı
bizim Anunnakilerle bir işimiz yok ırk olarak.
Anunnaki tanrılarıyla yoga üzerinden oturup ritüel yapmakla da
işimiz yok...
Taraf olunduğuz sürece dönüştürme yeteneğinizi kaybediyor oluyorsunuz ki bu da sistemin en büyük tuzağı,
bir taraf seçme zorunluluğu varmış bakış algısı.
o yüzden bir şeye adanmak,
asıl yaratıcı dışında kendinden yüce olan en ufak bir tanrıcığa tapmak sizin bilinç mekanizmanızı manipüle eder.
Sin(moon) (Nanna)
Shamas (sun) utu
Ishtar(star) (Inanna, venus)
Astral Triad Gods Anunnaki,
üçlemelere geldik bak şimdi;
Trinity!
Geçmiş,gelecek,şimdiki zaman dualite deki üçleme = Anunnaki Matrix sistemi.
Osiris, Isis, Horus = Brahma,Vishnu, SHIVA
The Father (God), The Son (Jesus), Holy Spirit (Tiamatın (kozmik anne, kutsal anne) enkarnesi Meryem)
Jesus-Mary-İnanna
Ironi var burda
Şirinler çizgifilmini hatırlayın şirineyi!


Paris olimpiyatlarında da buna vurgu yapılmıştı...
Diğer bir üçleme
AUM
A= Alfa
U=Preserver, koruyucu
M= Destroyer, yıkıcı
Alfa dan Omegaya
see?
A=Elif=Alpha=Tau=Boğa=The creator=(hindu - Brahma)

OMM
AUM= İbranice de Tetragrammaton, evrenin yayılımı, dönüşü, yok oluşu demek(yeniden emilimi) doktirini ifade eder.
Yayılım,Dönüş,yokoluş
Hindularda (Brah,ibrah,M)
Mısırlılarda = Isıs, Aphosis, Osiris
Yine bir üçleme!
Triangle=Üçgen
E Matrix filmi de üçlemeydi ya :)

amen=amin=Om ya da AUM
Amin dediğinizde Mısır tanrısı Amon Ra’ya ,
ithafta bulunuyorsunuz yani canikolar!
Enki’nin oğlu Marduk yani AMON-RA
E sistemin de ses frekans kodları ile yaratım enerjisini yönlendirdiğini tekrar hatırlatmama gerek yok umarım.
Enerjiniz nereye kimlere gidiyor bilin istedim…


Anunnakiler belden aşağıdaki çakraları,
vücudun belden aşağısını temsil eder demiştik,
bir kere daha diyelim
Diğer bir tanrı KALI=ölümün, karanlığın, zamanın, yaratılış, yıkım
Değişimin efendisi olan tanrıça!
Kali, Shiva’nın bir adı olan eril isim ‘KALA’ ile ‘zaman’ veya ‘‘zamanın doluluğu’’nun dişil formudur.
Ölümü getiren form
Karanlık Anne!
Yönü ölümün yönü.
Anticlockwise,
Saat yönünün tersi,
spiral yaşam enerjisinin tersi…
Hani bi ara instagramda paylaşmıştım,
takip edenleriniz hatırlayacaktır..
Bizim yaratım enerjimiz sağdan sola akıyorsa,
sağ el = giver,verici
Sol el = receiver, alıcı
sağ=güneş
sol=ay
sağ=eril
sol=dişil
Sperm yumurtalığı kovalar değil mi?
Eril dişili takip eder,
Rahman ve Rahim olan yaratıcılığı....
Zaman niye terse akıyor demiştim,
Ölümü takip eden fizik bedenler!
Ölen bedenler!
Ölümsüzlük geni ile beden saati terse aktığı için yaşlanan ölen bedenler!
Bence ölümsüzlük dedikleri,
yüzyıllardır aradıkları olayda bu..
Beden saatini tersine çevirmek…
Enerji akışını saat yönünün tersine çevirmek..
Gölgeden çıkış!
Matrix’ten çıkış!
Ölüyorusunuz diye kodladıkları algoritmanızı değiştirmek!
Diğer bir perspektif....
Sağ ve sol lob,
ya da sağ ve sol omuzdaki meleklerin ortasındaki YABA!
Trident Shind’dir.
Yani EA!
EMPORIO ARMANI
Şeytan Prada giyerdi hatırlarsanız :)
Shin-Çatal = Yaba = Shin-Ateş
Mem-Akan su Neptün,EA.
Shiva gibi sular(likitide) üzerinde güce sahip.
Mesela Trishula yada Trident
Shiva’nın elinde tuttuğu mızrak anlamını hiç araştırdınız mı?
Aynı mızraktan Posedion da da var mesela,
ya da Şeytan da aynı mızrakla resmedilir :)
Üçleme!
MIZRAK KİMDEYSE MATRİX'İ O KONTROL EDER...
zamanı da o kontrol eder
geçmiş,gelecek,şimdiki zaman üçlemesi
THE DARK dizisini milyon kez izlemiş olanlarımız burda bir kere daha yakaladı asıl noktayı...
Atlantis'i batıran nükleer patlama!
Mızrak kimdeydi?
Dark serisinde zamanı kim kontrol etmekteydi?
:)
Üç mevsim takvimi
Enki= yaradılış tanrısı, zeka, bilgiyi getiren, serpent!
Yerin suyu tuzlu-Göğün suyu tatlı!



Yani anlayacağınız her şey iç içe..
ve olay içinizde ki iyi ve kötü ayrımının dönüşmesi için.
The American Gods diye bir dizi vardı izlemiş olanlarınız hatırlasın,
dizide insanların hangi tanrıya daha çok inandığına göre o tanrı giderek güçleniyor ve yönetime geçiyordu.
Şimdi farkettiniz mi mantığı,
olay sizin inanç enerjiniz, kendinden başka her şeye inanmaya meyilli insan bilinç yapısının önce kendine inanmayı öğrenmesi gereken bir noktayı işaret ediyorum aslında.
Yok hindu tanrısıymış, yok bilmem kim galaktik uygarlığıymış,
senin enerjinle beslenenlerin seni ihtiyacın olduğu şekilde yönetip bir de üstüne yazdıkları senaryolarla sen bunları yap ben sana istediğin hayatı vereyim kandırmacaları ile geçirilmiş bir tarih var arkamızda.
Bu yüzden en baştan aldık tüm bu soy geçmişini şimdi geri gidip tekrar okumanızı öneriyorum..
Tarihin gerçek perspektifini bilmeden sorgulamadan peşinden koştuklarınıza birer ünlem koymak benim burda yaptığım,
Araştırın Öğrenin
sonra illa birşeye inanacaksanız en azından öğrendikten sonra neye inandığınızı bilerek seçim yapmış olursunuz..
ama bu işin fanatizmi içinde olanlardan öğrenmeyin taraflı anlatımlar gerçeği yansıtmaz..
Tekrar hatırlatıyorum insan formu kodlaması bu iki kutbun dengesini dönüştürmek için burada,
yani ister demonic olsun ister angelic,
ki baktığınızda şeytan tasviri de bir düşmüş melek,
ikisini harmanlama becerinizi geliştirdiğiniz bir okul burası.
Çünkü karanlık da kendini dönüştürmek için ışığa ihtiyaç duyuyor. Şeytanda tanrının evinden kovulan bir arketip,
tüm bu kötülüklerin intikam hırsı sonucu ortaya çıkıyor olması,
bir bilinç kodunun ters yazılımının sebep olduğu,
bir saksı topraktan çıkan kan davası yani.
İnisiyasyon mesela anlaşıldığı gibi adanmışlık anlamı taşımıyor.
Kendini adamanın tabi olmak ve acizleşmek durumu olduğunu, adanmanın yetersizlik sonucu bireyin yaşamsal bir eylemi olduğunu biraz sorguladığınız zaman zaten fark ediyorsunuz.
Ya da karma’nın matrix planının duygu temelli kontrol sistemi olduğunu fark edebiliyor musunuz mesela?
Karmamı düzeltmem lazım yanılgısı içinde bir sürü aklını bozmuş insan var, karma diye bir şey var evet ama bu bir sistem mekanizması.
Farkındalığı düşük bilinç kodlarının yaptıklarının bedelini ödeme ihtiyacı hissettiren duygu temelli bir kontrol sistemi.
Sizi kötü şeyler yapmaktan uzak tutmakla birlikte ki bu ışık yansıması, sürekli kendinizi suçlamanız ve karma bedeli ödeme hissiyatına sokup aynı zamanda kurban psikolojisinde kalmanızı sağlayan da.
Aslında karma yaratıyorum derken karma yaratıyorsunuz,
çünkü bakış açınız bu, ne söylerseniz o kodlanıyor bilmem anlatabildim mi?
Ha bu sistem olmak zorunda mı evet, olmak zorunda çünkü insan bilinci henüz iki kutbun birbirini beslediği bilinçte değil. Seçimlerini sonuçlarını göremeden yapıyor. Bu sistem sonuçları onlara gösterme sistemi,
ki bu da duygular üzerinden yönetilmesi demek.
Bu yüzden belirli dönemlerde bir salgın gibi yeni nesil inanç kalıpları oluşuyor. Sistem o dönemdeki insanların becerilerine ve inanmaya yatkın olduğu şeylere göre yeni bir anlayış sunuyor.
Ve bunu size en güvendiğiniz insanlar üzerinden aktarıyor ki sorgulamayın.
Devamında böyle böyle tüm o farkındalık yetisini kaybedip kulaktan kulağa birbirini kopyalayarak şifa dağıtan, ay sana bi dokunayım da iyileş diyenler karşısında kendini ancak değerli ve şanslı hissedip bu safsataların peşinden gidiyor.
Hepsi için söylemiyorum, her şifanın her spiritüel öğretinin ışık hatları ile varolmadığını söylüyorum, çünkü bu simülasyonda her şey karşıtlığı ile var oluyor. Gerçeğini bulabilmenizin tek yolu önce manipülasyonundan geçmenizle mümkün.
Her inanç sistemi eninde sonunda bir cult anlayışına dönüşür bunun başka hiçbir izah edilir yolu yok.
O yüzden karanlık madde her tanrı parçacığının içinde mevcut,
ikilik perspektifine
ayrışan her şey karşıtlığını kendi içinde barındırdığı için.
Tıpkı Yin Yang gibi.
İkilik perspektifinden çıkmadığınız sürece de asıl gerçekliği görmek mümkün değildir.
Biz bu iki kutbun dengesinde dönüşmek için buradayız ki öncelerde verilen yanlış hataları telafi etmek için,
cycle breaker dediğimiz bilinçlerin entegre olduğu dönemdeyiz.
Tüm geçmiş aile bilinçlerinin bize kök bağlardan aktardığı karma bilincini dönüştürmek onların yarattığı inanç sistem kodlarını dönüştürmek için.
Bilinçleri yaratılan bu kapalı devre inanç sisteminden özgürleştirmek için.
Önce kendinizi sonra çevrenizdekileri.
Bugün şahit olduğunuz tüm olaylar bu kapalı devre sistemini devam ettirmek isteyenlerin çabalarının ortaya çıkardığı olaylar.
Önümüzde sert bir süreç var, mücadele edilmesi gereken bir süreç…
Bu kölelik sistemini devam ettirmek isteyenler, yüzyıllardır kontrol sistem mekanizması ile farkındalığınızı köreltenler, bu senaryoyu onlar yazdı,….
Değiştirecek olanlar da bizleriz…..
Haftaya görüşürüz...
mete hocamla yaptığımız konuşmalar sırasındaki çözümlemelerden çıkmıştır yazının bir kısmı...
kendisine tekrar teşekkür ediyoroum..
Comentários