BOYUTSAL ALGI VE HATIRLAMA...
- dilara mutevellioglu
- 1 Ağu 2024
- 8 dakikada okunur
Boyut dediğimiz zaman, kavram olarak bize, objeler üzerinden hesaplamalara dayalı belirli derinlik, uzunluk ve yükseklik perspektifi sunar. Yaşadığımız matrix zamansal yaşam alanı da kendi içerisinde bu perspektiflere sahip kapalı bir sistem olup bu sistem dışındaki diğer boyutlarla bağlantılı bir kuantum yapısıdır.
Gaia üzerinde yaşayan bilinçler olarak aslında öncelikli görevimiz kim olduğumuzu hatırlamak dolayıysa tekamül sürecimizde belirlediğimiz yaşam döngülerimizle beraber hedeflediğimiz her ne varsa bu amaca hizmet etmek için var.
Boyutsal algı da bu deneyimlediğimiz yaşamlarımızda bizlerin, evrenin tüm bilgisine DNA larında sahip olan formlar olarak önce yaşadıkları boyutu deneyimleyen daha sonra belirli bir bilinç seviyesine yükselerek diğer boyut algılarına yükselen ve bu yükseliş sırasında aslında tüm bu sistemin çalışma prensibini de aynı anda deneyimleyerek hatırlayan bütünsel bir sürece tabiyiz. Sahip olduğumuz her perspektif bizi bu deneyim sırasında karşılaştığımız olaylara karşı tepkisel anlamda geliştirmekle beraber aynı zamanda bütünsel bakış açısına erişmemize de olanak sağlamakta.
Aslında temel olarak hatırlama; tüm ayrışmış parçaları, ayırdığımız parçaları bir araya getirmek birleştirmek anlamı taşır.
Temel olarak kozmosun hücreleri görevinde olan tüm yaşam formları kendi bilinçleri ile kozmosun bilincini de oluşturmakta ve aslında görev olarak sinapslar yapmakta.
Her birimiz bunu yapıyoruz, bazılarımız bunu bilinçli yapıyor bazılarımız ise bilinçsizce. Gaia kendi sisteminde çok fazla bilgi üreten bir bilinçtir
fakat bu bilgilerin hepsi birbirinden kopuk halde bulunmaktadır.
Boyutlar arası perspektiflerde daha doğrusu matrix boyutundan daha geniş perspektife çekildiğinizde geçmiş olarak adlandırılan zamansal ayrım yoktur. Aslında geçmişteki bir frekans olan belirli bir bilgiye erişirsiniz.
Yani temelde hepimizin geçmiş yaşamları var ve aslında şu an da yaşıyoruz çünkü geçmiş şu an ve gelecek aynı anda gerçekleşen farklı frekanstaki algı spektrumları.
Aslında kendi içinde bir organizma ve bu organizma içerisinde var olan diğer tüm organizmalar gibi belirli bir bilince sahip sistemsel ağdan ibaret.
Bu sistemin çalışma prensibi de bizim sahip olduğumuz zaman kavramı dışında bir sistem. An da yaratım hali daha doğrusu bizim herhangi bir şeye sahip olmak için geçirdiğimiz süreç bu geniş perspektifte mevcut değil. Sonuç olarak bu bütünsel açıda her şey hali hazırda mevcut.
Bulunduğunuz perspektifte İsteyebileceğiniz her şey, şu an da sahip olduğunuz her şey ve gelecekte sahip olmak istedikleriniz aslında ‘şu an’ da hali hazırda sahip olduğunuz şeyler.
Bir diğer deyişle zaten hepsi sahip olduklarınız.
Sadece henüz deneyimlemediğiniz için istediklerinize sahip olmadığınız algısı da zamansal bakış açısından kaynaklanan bir olgu çünkü şimdiye kadar olan her şey hala gerçekleşmekte yani an da hali hazırda yaşanmakta ve olacak olan her ne ise yine şu anda ki mevcut frekansta deneyimlenmekte.
Daha da detaylandırmak gerekirse sonsuz olasılıklar denizine uzanmak ve şimdi deneyimlemeyi seçtiğiniz realiteyi ortaya çıkarmak aslında
sizin seçiminize ve bulunduğunuz frekansa göre gerçekleşiyor.
Geniş perspektifte ki tek bilinç kavramında insan bedeninde o bedeni tanımlayan hücreler gibi bu tek bilinci de meydana getiren içerisindeki diğer bilinçler yapıda ki tüm verilere sahiptir. Nasıl ki beyin bedenin her noktasının bilgisine sahipse ya da mide tüm sindirim sistemini etkileyebiliyorsa aynı şekilde bizim de bilinç olarak bu sistem içerisinde ki etki alanımız tanımlandığımız noktadır. Fakat biz varolduğumuz alana odaklandığımız için başka perspektiflerde gerçekleşen olayları hatırlamıyoruz eğer hatırlıyor olsaydık kafamız karışırdı, bu yüzden unutuyoruz hatırlamamıza gerek olmadığı için, sadece tanımlandığımız noktada uzmanlaşıyoruz.
Uzmanlaştığımız noktada ise her bilinç sahip olduğu yetiler üzerinden kendini geliştirirken aynı zamanda etrafındaki diğer bilinçler tarafından da bilgi ağı ile beslenmektedir. Bu etkileşim sırasında her ne kadar tanıdığımız insanları kişilikleri üzerinden değerlendirsek de bu çevresel ağın rezonans perspektifinde başka bir anlamı vardır.
Çünkü bizler kişiliklerimiz ile tanınsak da aslında her bilinç hatırlamadığı bağlantılar üzerinden çevresel ağını oluşturur.
Bu bakış açısında temel olarak etrafımızdaki insanlara kişilikleri üzerinden bağlı olmadığımız fakat belli bir anlayış sıklığında birbirimize bağlı olduğumuz çıkarımını yapabiliriz.
Etrafımızdaki her şey hafıza ve varlıkla bağlantı kurduğumuz frekansla ilgilidir. Hayatımıza giren her bilinç her karakter bize belirli bir bilgiyi sağlama araçlarıdır, bu bilgilerden hepsi faydalı olmasa bile bir noktada belirli bir etkileri mevcuttur.
Bilinçlerin birbirlerini tanımlama noktasında algıladıkları her şey kişilikleri üzerinden algılanıyormuş gibi gözükse de aslında hissel olarak ilişki kurarlar.
Öz benliğimizi hatırlama noktasında bireyin kendine olan güvensizliği ve şüpheci yaklaşımı sahip olduğu kişilik yani avatarıyla ilişkilendirilmez çünkü bireyin kişiliğine güvenmesine gerek yoktur.
Kişilik yani avatar bir araç olarak kullanıldığından o sadece bir araçtır.
Dolayısıyla birey, ne zaman kendi hissettiklerinden, düşündüklerinden ya da algıladığı herseyden şüphe duymaya başlasa aslında bu kendini kişiliği üzerinden tanımlamayı bırakıp bireyin öz benliği ile çalıştığı yani algısını geliştirdiği noktadan bilincin kendini doğruladığı anlamını taşır.
Şöyle ki, şüphe her zaman sorgulama yetisini güçlendirir, güçlenen sorgulama yetisi bireyin tek bir perspektiften bakmakla yetinmeyip (kendi kişilik perspektifinden) bir çok bakış açısı edinerek kendi varlığını tanımlama noktasında daha objektif bir alan yaratır
Böylelikle birey sahip olduğu kişiliğin değil öz benliğinin gerçek bilgisine ulaşır. Bilgi algısı ise kişilik perspektifinde (öğretilen olgu) analiz ve aktarım sonucu oluştuğu için genellikle gerçek bilgiyi dışarıdan bekleriz fakat öz benlik perspektifinden his üzerinden alınan bilgi bize direkt olarak doğru bilgi getirir.
Çünkü aslında güvendiğimiz kişiliğimizin düşünme yetisi değildir, kendimizi yönettiğimiz yerdir. Kişilik bir şeyi başarmak için yani bir amaç oluşturmak için vardır. O amacı gerçekleştiren ise bilinçtir.
Bilinç her ne kadar zihin ve beden ile aynı anda çalışsa da doğru bilgiyi her zaman his ile aktarır.
Bizler insan formunda olan analitik zekaya sahip bilinçler olduğumuzu bu matrix sanal gerçeklik alanında hislerimizin doğruluğunu deneyimlemek için bulunuyoruz.
Aklın ve zekanın yaratım alanı olan bu matrix gerçekliği,
hislerin ve öngörülerin geliştirilebileceği en güçlü yaratım alanı.
Aklın ve zekanın yaratım alanı olan bu matrix gerçekliği,
hislerin ve öngörülerin geliştirilebileceği en güçlü yaratım alanı. Dolayısıyla üçüncü boyutun kaynakla olan bağlantısı bizi doğrudan yaratım noktasından beslenmemizi sağlasa da bir o kadar da uzak olduğumuzu yaptığımız her seçimlerde bizlere hatırlatmakta.
Kaynaktan bu kadar uzak olan formlar olarak(bilinç gelişmişliği açısından) Matrix boyutuna indirgenen bilinçler geçmiş yaşamları ve kim oldukları konusunda bildikleri tüm şeyleri unutmayı seçerek bu boyuta gelirler. Bu yüzden İnsan formu olarak bir bilincin 3. Boyutu deneyimleme cesareti diğer boyutlardaki yaşam formları ve dış uzay uygarlıkları tarafından her zaman takdir edilen bir seçim olmuştur.
Bu diğer boyutların perspektifinden bakıldığında çok imrenilecek bir tekamül yolculuğu ve tecrübe olsa da aslında çoğunun cesaret edemediği bir süreçtir.
Çünkü matrix boyutu daha önceki yazılarda bahsettiğimiz kapalı devre sistemi mevcuttur. Bu sistem Gaia’nın frekansı düşürülmeden önce olan sistemin üzerine örülmüş internet ağına benzer.
Bu sistem insan formunun melezlenmesinde büyük rol oynayan Anunnaki ırkının Gaia yönetimini ele geçirdikten sonra bu yaşam alanını dünya frekansında indirmesine sebep olan süreçle başlamıştır.
Hatılatmam gerekirse düşmüş melekler diye aktarılan hikaye tam olarak bu dönemden bahseder. Fallen angles yani ışığın kırıldığı, bilinç perspektifinin düşürüldüğü dönemdir.
Görsel olarak paylaşmam gerekirse de pink floyd'un albüm kapağı tam olarak buna atıfta bulunmaktadır.

neden ayın karanlık tarafı diye adlandırıldığını da farketmişsinizdir diye tahmin ediyorum.
Tüm bu bilinç düşüşü tarihte nuh tufanı ile belirtilir.
İnsan ömürünün kısaltıldığı genetik müdahalenin olduğu bir tarihtir.
O yüzden milat olarak geçer.
Tufandan önceki süreçte insan ömrü yaklaşık 1000 yıl civarındaydı. Çünkü insan bedeninin kodlaması uzun ömürlü olacak şekilde yaratılmıştı.
Fakat dna' mızda aktif olmayan bu alan sebebiyle, dna' mızda bulunan telomer iplikçikler kısaldı daha doğrusu uzaması için gereken kodlar deactive edildi. Bu Telomerler dediğimiz iplikçikler aslında bizim ömrümüzün yakıt deposu olarak da ifade edilir.

Yani telomerler deki enerjiniz ne kadarsa ömrünüz o kadar demektir, eğer telomere hücre yapısını bozmadan müdehale edebilirseniz ömrünüzü uzatıp hatta Benjamin button gibi tersine çevirme ihtimaliniz de söz konusu.
Telomere ise müdehale etmenin ise bilinen tek bir yolu var, hücre zarını ve yapısını bozmadan içine girmeniz lazım ki sistemi bozmadan aktive edilip ekleme yapılabilinsin.
Kısa bir hatırlatma her şey frekans unutmayın, düşünce yapınızdan konuştuğunuz dile varolduğunuz en küçük parçacığa kadar. O yüzden müdehale dediğimde bunu tek bir perspektiften algılamayın, Schumann resonance ta bir müdehaledir, düşünce perspektifinizin değişmesi de bir müdehaledir.
Fakat eski uygarlıklarda bu müdehale tek atomlu bir yapı yani monoatomik altın ile gerçekleştiriliyordu.
Monoatomik altın dediğimiz şey ise doğada kendi kendine var olmayan çok mucizevi özellikleri olan, anti yerçekiminden (44 anti yerçekiminden) tutun süper iletken modelinden çift spinli bir sürü özellik taşıyan simya ilmi ile üretilen bir maddedir.
Hatta ORMUS altın, ayrıca "monoatomik altın" veya "beyaz altın" olarak da bilinir, elementlerin monoatomik veya diatomik formlarının fiziksel ve kimyasal özelliklerini değiştiren bir madde de diyebiliriz.
Mısır uygarlığında ve sümer uygarlığında daha da yakın tarihe bakarsak Tartaria uygarlığında da kullanılan bir yöntemdir.
schumann resonans yazıları arasında 4-30 nisan başlığı bulunan sayfa da 10 nisan gününü analiz eden yazıda bu monoatomic altından bahsetmiştim, link olarak burda da paylaşıyorum dilersen inceleyebilirsin.

monotomic altını Manna ile karıştırmayın manna bu ormus altının özü olarak geçer, kaya tuzundan elde edilen 63 mineralin hidroklorik asitte bazı işlemlerle Ph değerleri ile oynanarak belli bir çökelti elde edilmesi sonucu manna ortaya çıkıyor.
Biraz daha detaya indirgersem şaman, manna bunlar birbiri ile bağlantısı olan kelimelerdir. İşin daha da ilginci ahit sandığına aşina olanlarınız varsa, yüzyıllardır bu ahit sandığının aranmasındaki en önemli neden de sandığın içinde bulunan uzun yaşamın sırrıdır.
ahit sandığı bir frekans makinesidir.
Bu konuyu daha sonra açıklamak istiyorum çünkü nasıl inşa ettiklerini anlayamadığımız şimdiye kadar ki tüm yapılar bu sandıkla ilgili, bu yüzden daha detaylı anlatılması gereken bir konu.

Tekrar toparlama gerekirse, insan ömrüne olan bu müdehale den sonra bilinç perspektifi ve bağlantılı olarak frekans titreşimlerimizde değişti. Tüm bu geçiş süreci de sümer tabletlerinde bahsedilen anunnakilerin insan genetiğine müdehalesi olarak geçer. Hatta dünyadaki altını çıkarmak için insan formunu yarattıkları idda edilir.


Şimdi Anunnaki demişken biraz bu konuya da değinmek istiyorum ki bi sonraki blog yazısına hazırlık olsun.
Sümer tabletleri hayatımıza girdiğinden beri kim bu Anunnaki’ler sorusu daha önem kazandı.
Hatta kayıp sümer tabletleri bulundu açıklamasından sonra yahudi ve Azeri asıllı gazeteci yazar Zecharia Sitchin’in bu kayıp tabletlerin(toplam 14 adet olduğu biliniyor) çevirilerini kitap olarak yayınlayıp dünya çapında bir dalgalanmaya sebep oldu.
Gerçi ben kayıp sümer tabletlerinin tamamen bir uydurmaca olduğunu düşünüyorum, sebebini de şöyle açıklayayım;
Zecharia Sitchin’i biraz araştırdığınız zaman kendisinin satanist toplantılarda görüldüğü hatta ünlü ingiliz yazar David ıcke’ın kendi kitaplarında yazdığı ve hiç itiraz edilmeyen bu detaylarda olduğu gibi masonik alt yapısı olan okültist bi kişilik.
Zecharia Sitchin i biraz gözlemlediğiniz zaman yazdığı
‘dünya tarihçesi seferleri’ kitabında ve diğer eserlerinde onlarca kaynak gösterirken tek bir kitabında hiç bir kaynakça belirtmemiştir.
Bu enki’nin kayıp 14 tableti eseridir.
Yani sumerlerin kayıp tabletleri dedikleri tabletler. Hatta rahmetli
Ata Nirun’ da Zecharia Sitchin için çok iyi bir mason siyonist olduğundan bahsetmiştir. Sonuç olarak benim bakış açımda da bu enki’nin kayıp 14 tableti kitabı siyonist bir pilot projedir. Yani gerçek bir hikaye değildir. Kayıp 14 tablet diye bir şeyin olduğunu düşünmüyorum açıkçası, Çünkü işin vardığı nokta Enki seviciliğine yönlendirilen bir algıya dönüşüyor.
Enki ve Enlil’i de anlatıcam hepsi sırayla :).
Şuan bulunduğumuz bu geçiş süreci de tüm bu gerçekliği hatırlama sürecidir. Dna' mızda ki aktif olmayan tüm kodlamaların aktive edilme aşaması da diyebiliriz.
İnsan formunun gelişim aşaması varolduğu en bütünsel formdan iki boyutlu perspektife indirgenerek, tam olarak bu en ayrışmış noktadan tekrar insan formunun bütün haline ulaşma deneyimidir.
Tüm bu varoluş döngüsü
medeniyet sıralaması olarak
Hyperboreian, Mu, Atlantis, sümer, mısır, tartaria, hint medeniyetleridir.
gezegen olarak ise
Lyra, vega, sirius, nibiru, tiamat, mars ve son olarak dünyadır.
Hyperoreian medeniyeti ilk etheric insanlar olan medeniyettir,
başkenti ise Anatula olarak geçer, aşina olduğunuz bir isim.
Anatula- Anadolu :)

Fotoğraflara dikkatlice bakın, dikkatinizi ne çekiyor?








evet tarih yeniden inşa edildi;
çünkü bu adam'ın zamanı
adem'in hikayesi
ıt's a hıs-tory = hıs story
this ıs a man's world :)
'erillik'
bu yüzden saat yönümüz soldan sağa!
Kadın erkeği takip ediyor!
denge yok çok uzun zamandır.
vücut saatimiz de geriye doğru çünkü bilgiyi unuttuk!
geleceğin takibinde değil geçmişin tekrarındayız asırlardır.
doğru enerji akışı, Sağdan sola olmak zorunda...
evrenin yaratılış döngüsü her zaman sağdan sola doğrudur...
ışık uyuyanı uyandırmak için her zaman karanlığı arar!
ışık bilgidir!
SPERMLER her zaman YUMURTALARI takip eder,
peki yaratılış enerji alanımız, zaman mekan neden yanlış yönü takip ediyor?
çünkü ayın karanlık tarafı tarafından MANİPÜLE EDİLİYOR

Yani tarih bildiğiniz gibi değil ne yazıkki, öğretilen her şey asıl gerçekliğin yansımasıdan ibaret. Keşfettiğimizi idda ettikleri teknoloji ise hali hazırda varolmuş gelişmişlikler.
Kova çağı geçişinde bulunduğumuz bu süreçte ise insanlığa unutturulan tüm bu gerçekliğin artık illüzyondan çıkıp asıl ışığı yani bilgiyi deneyimleme süreci.
Think out of the box!
kutunun dışında düşün!
Box = Matrix
BOX = siyah küp = MATRIX
Anlatılan kadarına mı layıksın yoksa hatırlayacakların kadarına mı ?
Haftaya görüşürüz :)


Yorumlar