12 DNA SARMALI-BLUEPRINTS & INDIGOLAR
- dilara mutevellioglu
- 8 Eyl 2024
- 17 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 7 Eki 2024
her hafta şu blog yazısını yazmak için bilgisayar karşısına oturduğumda 'bu sefer sadece tek bir konu detaylandıracağım' diyorum ama ne mümkün.
Her şey birbirine o kadar entegre ki bütün bu gerçekliğin neresinden tutarsanız tutun mutlaka konu bambaşka yerlere uzanabiliyor.
Nitekim şu ana kadar yazdığım başlıklar toplamda birbirinin devamı niteliğinde.
Geçen haftaki konu başlığında üst boyut bilinçlerine ve bu perspektiflerin ırklar üzerinden bulunduğumuz boyuta yansıyış şekillerine değinmiştik. Son iki senedir ise içinde bulunduğumuz 12 DNA sarmalı aktivasyonları sürecinde, tüm bu geniş perspektifteki planın aslında tohumları olduğumuzu farkettirecek bir farkındalık seviyesine çekiliyoruz.
bu hafta ki blog yazısında ise tüm bu aktivasyonların daha da detayına inip, bu aktivasyonlara öncülük yapacak indigolar'dan bahsedeceğim...
başlıyoruz...
İçinde yaşadığımız matrix'in algoritması yani üç boyutlu gerçeklik yanılsaması daha önce bahsettiğimiz gibi holografik bir projeksiyon.
İlginçtir ki bu tamamen gen kodumuzla alakalı bir durum. Algıladığımızdan çok daha fiziksel ve katı olan bu gerçeklik, algılanması amaçlandığından çok daha fazlası ve bunun asıl nedeni aslında gen kodumuzdaki çarpıtılmalardan kaynaklanmakta, bu da gen kodumuzun hologramın kendisini üretmekle bir ilgisi olduğunu gösterir,
ki nitekim de öyledir.
Gen kodumuz diğer bir terimiyle DNA yapımız, bilimlerin tanımladığı bu küçük kimyasallardan çok daha fazlası, yani vücudun tüm yapısını oluşturmakla alakalı, fakat bilim tüm bu yapının sadece DNA'nın yüzeyi diyebileceğimiz kadar ki kısmını tanımlayabilecek kadar konuya hakim.
Gen kodu, baktığınızda gözlemlenebilir DNA'dan çok daha fazlası.
Bilim insanları buna DNA diyorlar ama aslında insan gen kodunun temel taslağını oluşturan yapı taşlarıdır, ve aslında konuyu morfogenetik yapısına kadar detaylandırmamızı sağlar.
Son 2 yılda bahsettiğim 12 DNA iplikçik sarmalı aktivasyonu aslında insan genomu işlevlerinin temel taslağını anlatmakta.
Bilimin bu 12 DNA ipliğini henüz keşfedememiş olması, daha doğrusu şu anda bunu görüntüleyemiyor olmaları, bu iplikçiklerin henüz aktive olmamasından kaynaklanan bir durum. o yüzden biraz efsane olarak bahsedilen bu durum bilimin insan varoluşuna bakış açısındaki eksik nokta olan metafizik gerçekliği henüz kabul etmediğini de gösteriyor.

Bilim şu ana kadar DNA'nın veya çekirdek şablon dediğimiz kısmın gerçekte ne olduğunun sadece küçük bir kısmını tanımlayabildi.
Bir noktada tüm kod şablonu ile belirgin DNA arasında bir ayrım yapıyoruz çünkü DNA dedikleri şey aslında kod şablonunun bölümlerinin kimyasal bir çevirisi.
DNA'mızın nasıl işlediğini gerçek anlamda bilmek çok büyük önem taşıyor. DNA'dan bahsettiğimizde aslında bu tanımın genişletilmiş versiyonundan, genomun çekirdek şablonu olarak söz ediyoruz.
Öncelikle kendi bilincinizi kontrol edebilmeniz için, bilincinizin ve DNA'nızın sıkı bir şekilde iç içe bir yapıda bütün olarak hareket ettiğini fark etmeniz lazım.
DNA'nız düzgün bir şekilde aktive olmaz ise daha yüksek bilinç seviyelerine erişemediğinizi de fark etmezsiniz ve bu gelen yüksek titreşimdeki frekans değerlerini engelleyen bir durum yaratır.
DNA, bilincinizi taşımak için diğer skaler dalgaları dediğimiz bu sıralı titreşimleri bir araya getiren belirli bir şekilde aktif olarak
, birbirleriyle belirli bir ilişkiye sahip bu basamak noktaların bir araya gelmesi anlamını taşır.
Vücudunuz, zihniniz ve ruhunuz arasındaki ilişkiyi anlamamız için her şeyin birbirini belirli bir kurallar diziliminde tekrar eden fraktal bir yapı olarak görmemiz çok önemli. Ve bu, bilimin bugüne kadar bunu nasıl kanıtlayacaklarını henüz çözemediği için kabul etmeyi reddettiği bir ilişkidir olarak bir kenarda tutuyor.
ya da bizim böyle görmemizi istiyorlar...
Toplum bilinci bilimi o kadar net bir gerçeklik olarak görüyor ki ve bu bakış açısına o kadar çok alışmış bir durumda ki, bilimi karşılaştırabilecekleri daha yüksek bir bakış açısı olmadığı için asıl gerçeklikten çok uzak bir algıya sahip bu alanı eleştirmek bile istemiyor.
Ruh, bilimsel paradigmalarda çoğu insan için var olmayan bir tanım ve toplumlarımız bu insanlar tarafından, uzmanlar diye tabir ettiğimiz bu dar görüşlü kişiler, her şeyin nasıl çalıştığını bize öğretmelerine izin verdiğimiz kişiler aynı zamanda.
Tüm DNA sistemimizin nasıl çalıştığına dair inşa edilecek algıya da ne yazık ki karar verenler yine bu insanlar.
Maalesef yok saydıkları bu ruh sisteminin gerçekliği olmadan yapımızı tanımlamaya cüret ediyorlar ama aslında baktığımızda yaptıkları tanımlardan da farkedeceğiniz gibi yapının nasıl çalıştığına dair en ufak bir fikirleri yok.
Hiçbir şey bilmedikleri bir konuda hizmet etmek için sistemler inşa edip,
bu sistemler üzerinde toplum algısı kuruluyor ve tüm bu sistemin içerisinde kendilerini işin uzmanı olarak göstermekten de geri kalmıyorlar.
Kanser yapan gıdaları üretip sonra kansere çare olarak aşı geliştirmeleri gibi.
Yani kurdukları sistem sizi iyileştirmek değil tüm bu hasta et, iyileştirmeden muhtaç bırak döngüsünün içinde ilaç sektörünü yaratarak sadece semptom gideren tedaviler ile kökten çözüme gerek bile duymuyorlar.
Bilim şu an ki bulunduğumuz dönemde tanrı rölü oynamaktan başka bir şey yapmıyor. çok üzücüdür ki birçok insanın bilime güvenmediği nokta da başka alternatifi olmadığı için tamamen dine yöneldiği bir tepki hareketi ortaya koyuyor.
amish insanlarının hiç aşı olmadığını ve buna rağmen asla hastalanmadıklarını biliyor musunuz mesela?
Bir seçenek var aslında, gerçek yapımızı öğrenmek.
Bilinç, beden ve zihin arasında hiçbir zaman bir ayrım olmadığı gerçeğini öğrenmek.
Her zaman birbirine bağlı olan katmanlar bunlar.
Ancak bu hologram da, bunların ayrı varlıklar olduğuna ve sıkı sıkıya iç içe geçmediğini söyleyen bu dar kafalı insanların bakış açılarına inanarak kendinizi bilimin doğruluğuna ikna etmek de yine tabi ki size kalmış bir tercih.
Bilim, ruhunuzun zihninize, bedeninize nasıl bağlandığını bize asla göstermekten yana olmadı şimdiye kadar, çünkü aslında bu konuda hiçbir fikirleri yok. Bunu gerçekten biliyor olsalardı ya da nasıl yapıldığı hakkında bir fikirleri olsaydı emin olun onu da bir şekilde pazarlamanın yolunu bulurlardı. Nitekim covid döneminde 8 ay da ürettiklerini idda ettikleri aşıyı kullanmaya mecbur bırakacak sahte virüsü dünyaya yaymaları gibi.

Bilimin şu anda gittiği yer bu sistem üzerinden planlı bir şekilde toplumu kendi kurdukları sisteme muhtaç bırakacak yönlendirmelerden ibaret.
Sorgulama yeteneği elinden alınmış bir algı ile hareket eden toplumu da istedikleri şekilde yönlendirerek kendi kurdukları sistem üzerinden kazanç sağlamaktalar.
Nitekim bunun en büyük örneğini yine aşıların 6 doza kadar çıktığı dönemde şahit olduk.
Çok komik bir fıkra anlatacağım şimdi iyi dinleyin...
bu fıkrayı covid dönemi paylaşılan bir videodan alıntılıyorum...
düşünün ki hepimiz aynı uçağın içerisindeyiz
fakat uçakla ilgili belli başlı problemler olmuş,
türbülansa girmiş herkes panik halinde,
oksijen maskeleri düşmüş ortalık can pazarı,
bir tane adam geliyor ve diyor ki
'arkadaşlar ben paraşütleri buldum'
derse
o anda gidip sorar mısın bu paraşütlerin markası sinovac mı yoksa biontech mi diye?
doğal olarak eline ne gelirse alırsın atlarsın.
ki ilk aşılar çıktığında da dünya bu durumun içerisindeydi.
ama aynı durumda bazılarımız o uçağın içinde kalmayı tercih etti
yani aşı olmamayı...
hatta büyük olay oldu,
isim bile taktılar aşı karşıtları diye...
haberler yapıldı aşı olmayan seyahat edemeyecek,
ekmek bile alamayacaksınız diyerek korku politikası ile insanlara bunu dayattmaya çalıştılar
tıpkı oksijen alma özgürlüğünüze yapılmış maske takma zorunluluğu darbesi gibi.
bu sorgulama yetenekleri henüz kaybolmamış olan aşı karşıtı olanlarımız istatistiklere dayanarak türbülanstaki uçağın pilotunu analiz ettiklerinde pilotun iki senelik tecrübelerine dayanarak ben bu uçağı %99.5 yere indiririm garantisini mantıklı buldukları için paraşüt kullanmayı reddetmişler.
hatırlarsanız covidin manipüle edilmemiş yani rakamları ile oynanmamış istatistiklerinde iki senelik verilere göre ülkemizdeki iyileşme orani %99'un üzerindeydi.
şimdi düşünün ki kim %99.5 yere sağ salim inme ihtimali olan bir uçaktan paraşütlerini alıpta aşağı atlamak ister ki?
uçağın düşme ihtimali %1 bile değilken...
üstelik paraşütleri sana satan adam belki yolda paraşütün açılmayacağını bile söyleyip tıpkı covid aşılarında öldürücü yan etkiler olabilir diye imzalattıkları anlaşma gibi bir anlaşma imzalatmak isterken..
hadi paraşütü aldın atladın yarı yolda sana paraşütü satan adam gelip sana sattığı paraşütün işe yaramadığını söyleyip ikinci paraşütü satıyor. sonra üçüncüyü, dördüncüyü, beşinciyi yetmiyor aşılarda olduğu gibi boost doz veriyor üstelik.
e tüm bunlar yaşanırken uçakta kalan insanlara dönüp sizin yüzünüzden düşüyoruz diyorsun,
aşı olmayanlar yüzünden ölüm oranlarının arttığını idda edenler gibi,
bir de uçaktan atlamışsın paraşütünü açmışsın hala o maskeyi takmanın bir anlamı var mıydı peki?
bağışıklık sistemini daha da zayıflatmanın?
Bu örneği veriyorum çünkü sorgulama yeteneğinizi kaybettiğiniz nokta da ne kadar manipüle edilebilir bir duruma maruz kalacağınızı görebilesiniz diye.
İşte aslında tüm bu olanların tek sebebi asıl gerçekliğimizi bilmememizden ve bu mahrum kaldığımız gerçeklik yüzünden bu sistemi kuranlar tarafından istedikleri gibi yönlendirilebilen bir topluma dönüşmemizdir. Bu gidişatı da ancak ve ancak kendi gerçekliğimiz öğrenerek değiştirebiliriz.
devam edelim...
İnsan formunun galaktik DNA sından gelen bir mirası var .
Bu miras anunnakiler dediğimiz ırk tarafından tarih kitaplarında tamamen yasaklanmış bir miras.
Hatırlarsanız Anunnaki ırkından bahsettiğim blog yazısında dünya yönetimine bu soydan gelenlerin sahip olduğuna değinmiştim.
Politika da ki sağcı solcu kanatlarının iksinin de aynı meleğe ait olduğu gerçekliğini aklınızın bir köşesinde tutun.
Çünkü bu soydan gelenler sahne arkasından, insanları manipüle etme gücüne her zaman sahip olmak isteyenler,
biliyorsunuz,
biz oynanacak küçük koyunlarız ve çok fazla şey bilmediğimizden emin olmak zorundalar çünkü isyan edebiliriz ve artık itaatkar olmak istemediğimize karar verebiliriz.

Burada kim olduğumuza dair DNA'da verdiğim bilgi,
indigoların kim olduğunu gerçekten anlamak için de çok önemli bir yer teşkil ediyor.
Çünkü eğer nerede farklılık olduğunu görebilirsek ve aynı zamanda bizim için bir miras bırakılmış bu bilgiyi ele geçirenlerin yıllarca, yüzyıllardır ve binlerce yıldır bize gerçek tarih diye yutturdukları bu zihin kontrolüyle çarpıtılmış tarih saçmalığından kurtulmak için tek şansımız olduğunu da fark edebiliriz.
Öncelikle çok büyük bir evrim programının parçası olduğumuzu ve bu konuyla ilgili bilmediğimiz tek şeyin, henüz evrimleşmeye başladığımız günlerde olduğumuz gerçekliğini fark etmemiz gerekli.
Her seferinde, bu tasarımı kontrol edenler tarafından alt ipliçikler olan 2 sarmallı DNA yapısı ile bu boyuta düşürüldük.
Bazıları bizimle bu sırrı paylaşmayacağına karar verdi.
Diğerleri ise bu orijinal tasarımı alıp onunla tamamen farklı bir şey yapmaya ve onu ele geçirmeye karar verdiler.
Harmonic 2'de yani Matrix 2 boyutunda, 11 iplikçik dediğimiz boyutsal bilince sahip varlıklar var.
11 iplikçikli DNA'ya sahip olan bu varlıklar,
insanların 12 iplikli DNA'ya geri dönmesini istemiyorlar.
Çünkü bizlerin potansiyeli eğer ki 12 sarmallı DNA yapsına geçersek bilinçlerimizin ötesinde bambaşka bir boyuta sahip olacağız, ve onlardan yani bu 11 iplikçikli formlardan daha güçlü genetik kapasiteye sahip olacağız ve onlardan daha güçlü, farkında ve zeki varlıklara evrimleşeceğiz.
dolayısıyla bizimle mücadele etmek zorunda kalacaklar.
Bu noktada ırkımızın evrim döngülerine ne yaptıklarını farkedeceğiz ve bu kadar yardımsever davranarak bu tasarımın gerçekleşmesi için gerekenden binlerce yıl daha fazla zaman geçmesini sağlayarak bu ırkı nasıl mutasyona uğrattıklarını öğrendiğimizde çok üzülebileceğimizden endişeleniyorlar. :) bizi üzmekten korkuyorlar yani YERSEN!
Bahsettiğim bu 12 iplikçikli örüntü dediğim DNA yapısını geri kazanmamız için milyonlarca yıl geçmesi gerekmiyor.
Irkımızın evrimleşmesini istemeyen diğer ırkların sürekli olarak evrimsel döngüleri kesintiye uğratarak ele geçirmesi ve mutasyona uğratması nedeniyle biz bu 12 DNA yapısından mahrum kaldık ki nitekim hala günümüzde MRNA aşılarıyla olsun yeni kanser aşılarıyla veya doğar doğmaz sana yaptıkları aşılarla bu mutasyonu devam ettirme gayretindeler..
Bunu bu şekilde veya o şekilde yapıyorlar, böylece 12 DNA iplikli örüntüye geri dönmemiz tamamen imkansız hale gelsin.
Dini öğretilerimizin çoğunda da bizi bir tanrı figürüne tabi kılmalarının sebebi asıl gücümüzden mahrum bırakmak için.
Bize temel mekaniklerden asla bahsedilmez bu dini öğretilerde. Yaratıcının somutlaşmış hali olduğumuzu asla fark etmememizi istemiyorlar çünkü bunu farkettiğimiz nokta da tüm bu inanç sistemlerinin bozuk birer aracı olduğunu görmemizden korkmaktalar.
Düşünsenize milyarlarca insanı din üzerinden kontrol edebiliyorken herkesin kendi gücünü farkettiği bir toplumu kim ister ki?
Bizim gücümüz, tıpkı tanrıyı oynamayı seven o yüksek varlıklar gibi, yaratıcının bir parçası olmamızdan geliyor.
Irkımızın tekrar tekrar mutasyona uğradığını bilmemizi istemiyorlar. İndigoların geri dönmesinin nedenlerinden biri de bu işte!
Çünkü bu noktada süreç değiştirilmezse, bir müdahale yapılmazsa gen kodumuz tamamen tüm bu grid sistemi dediğimiz mekanizmanın daha aşağı katmanlarına düşen bir ırka dönüşeceğiz ve 12 DNA sarmallı bilinç seviyesi kapasitesini tamamen kaybetmiş olacağız.
Buradaki potansiyelimiz mutasyona uğrayacak o yüzden şuan her şeyi tekrar geri kazanmak zorundayız.
Matrix'teki sistem reseti dediğimiz olayla tam bu noktada bağlanan bir durum bu.
Olayın diğer bir perspektifi ise buraya gelmemize yardımcı olan daha yüksek harmoniklerdekiler de bulunan formlar şuan çok yorgun..
Bilinçlerimizin belirli bir seviyeye gelip tekrar çökmesinden bıkmış durumdalar..
Bu bir köprü inşaatı gibi, yanlış bakış açılarına maruz kaldıkça köprünün kaldırma kuvvetindeki hesaplamalar tutmadığı için her seferinde köprünün çökmesine benziyor.
Sistem sürekli reset yiyor yani, insanlık baştan başlıyor,
buzul çağı, Nuh tufanı, yani hep bir sonraki projeye kalıyor umutlar..
Gerçekten büyük ırklarımız yani bizden umudu olan kesim bu olanlar karşısında hala vazgeçmek istemiyorlar,
dönüştüğümüz aşama onlar için hala ümit vaadediyor.
Burada yapılacak olan devrimden vazgeçmek istemiyorlar. Ama daha da aşağı düşmemize izin verirlerse, bilinç seviyemiz daha da aşağı inerse, bambaşka bir ırk ortaya çıkacak.
Taşıdığımız mutasyonlar ve bunları güçlendirerek dönüştüğümüz bu ırk,
12 Dna sarmalı modelini geri alma yeteneğimizi tamamen kaybetmemize sebep olacak.
Özellikle öngörülmeyen veya amaçlanmayan, üç boyutlu faz aralığına sıkışmış üç boyutlu farklı bir bilinç türü,
kendini yakıp siyah toza dönüşene kadar her zaman sonlu olacak...
yani ışık soy dediğimiz flash light genlerinden mahrum kalacak.
insanları robota çevirme çabalarının nededini buraya linkleyebileceğinizi ümit ediyorum.
Eğer ki 12 iplikçikli yapıya evrilirsek, kademeli olarak daha yüksek bilinç seviyelerini kendimize katabilir veya tekrar bu boyuta geri getirebilecek yetiye sahip olacağız.
Harmonik 1'deki enkarnasyon döngülerinden Harmonik 2'ye,
sonra Harmonik 3'e geçerek ve hafızamızı ve merkezi kimliğimizi koruyarak boyutlardaki frekans yoğunluklarından çıkabilecek yapıya evrileceğiz.
Enkarnoasyon dediğimiz şey aslında tüm bu DNA kodlamalarının sisteminden gelmekte.
İnsan bedeninde deneyimlediğimiz ölüm aşaması,
12 dna sarmalının potansiyeli yitirildiğinden beri yani,
üçüncü boyutlu bilinçte beden bir noktada kapanarak ölüm dediğimiz aşamayı deneyimlediği bir döngüde kalıyor.
Fizik bedeni terk eden bilinç,
bir süre bedensiz olarak daha yüksek bantlar dediğimiz astral boyuta çıkarak, başka bir bedene enkarne olmak için arayışa giriyor,
burada başka bir beden anlaşması yapılarak reenkarne oluyor.
Bu durum varlığın bilinç seviyesi dediğimiz titreşim frekansı belirli bir seviyeye gelene kadar tekrar tekrar bir döngü içinde gerçekleşiyor biz buna karma diyoruz ya da diğer tabir ile Matrix loop.
Karmanın da varlığın kendi yarattığı inanç sistemlerinden oluşan bir döngü olduğunu anlaması tekamül seviyesi dediğimiz farkındalık aşamasını belirtmekte.
Yani aslında
ister atalarımdan gelen karmalarımı ödüyorum deyin
ister kendi yarattığım karma deyin
iki durumda da taşımayı seçtiğiniz şey sizin inanç sisteminizin ortaya çıkardığı durumun sonucu.
Tüm bu aşamalar sonunda bilincin o orijinal üç boyutlu kısmında tutulan bilinç miktarı giderek küçülmeye devam ediyor.
Yani aslında enerji tüketiyorsunuz, daha yüksek kimlikler aracılığıyla doğrudan kaynakla olan bağlantıdan gelen sürekli akışı kesmiş oluyorsunuz.
Bu olduğunda gen kodu sapmaya uğruyor ve bu olduğunda bilinç insan modelini tutamayacağı noktaya geliyor.
Artık insan formunda enkarne olamayacak noktaya geldiğinde ise,
evrime doğru ileri gitmek yerine geriye gitmeye başlıyor.
Evrime geri döndüğünde ise alt üç boyutlu alanlardaki bilinç katmanlarına veya birimlerine geri dönerek, bilincin diğer yapılarını üretmeye başlıyor.
Her zaman yaratıcının bir parçasıyız fakat bunu
iki şekilde entegre ediyoruz.
Kim olduğumuzun, şimdi kim olduğumuzun ve tüm kimliğimizin ve bilincimizin bozulmamış olduğunun tamamen farkında olarak duyarlı olmak
veya
hiç farkında olmadan deneyimleyerek gerçekleştirdiğimiz bir entegrasyon bu.
Bilişselliğe doğru evrimleşmek mi
yoksa sadece
bu bilişe sahip olan ve yaratım gücü olan bu diğer varlıklar için kullanılacak birer uzay tozu olmak mı istediğimiz tamamen bizim seçimlerimize bağlı.
Biz her zaman evrenin bir parçasıyız.
Bu bizim planımız,
bu çok çok uzun zamandır reddettiğimiz bir şey olsa bile artık bunun farkına vardığımız bir evrim sürecindeyiz.
İndigolara gelecek olursak,
3 tip olarak ayrışan bu bilinçleri
evrim sürecinin en önemli aşamasında tüm bu unutulan tarihi ve insanın kendi potansiyelini tekrar hatırlatma görevi ile bu boyuta enkarne olmuş bilinçler olarak tanımlayabiliriz.
Tip 1 dediğimiz İndigolar,
48 DNA iplik potansiyeline sahip varlıklardan oluşuyor.
Kendimize baktığımızda sınırlı bir bilince sahip olduğumuzu görebiliyoruz, bu çok açık...
Bir de bunun 48 sarmallı DNA'ya sahip olan bilinç seviyesini hayal edin
ne kadar geniş bir farkındalığa sahip olduklarını söylemeye bile gerek yok.

48 bilinç seviyesi dediğimiz bu muhteşem varlıklar bu potansiyelde olmalarından dolayı bu boyuta kendilerini bir bütün halinde entegre edemiyorlar.
Şöyle düşünün, biz nasıl ki hayatta kalmak için fizik beden olarak uzay dediğimiz farklı titreşime sahip yapıya çıkarken belirli ekipmanlara ihtiyaç duyuyoruz , ya da dalış yaparken nasıl ki oksijen tüpüne ihtiyaç duyuyoruz, bu 48 bilinç seviyesinde olan varlıklar da bu kadar yüksek titreşimi dağıtmadan bu boyutta tek bir beden içine entegre olarak var olamıyorlar
çünkü insan formunun tek bir fizik bedeni onların bu yüksek titreşimini kaldırabilecek kadar güçlü değil,
dolayısıyla birkaç bedene kendi bilinçlerini dağıtarak bu 3. boyut perspektifine entegre oluyorlar aksi takdirde fetal kalıp dediğimiz fizik bedeni tamamen patlatmaları söz konusu.
Bu, orijinal Elohei'nin gerçek enkarnasyonları olan emerald tabletlerde geçen düzene sahip fetal bedene girme sürecidir,
burada sadece avatarlardan değil,
aynı zamanda yükselmiş üstat seviyelerinden bahsedilmekte.
Ultra karasal seviyedeki tezahür etmemiş hallerinden geldikleri konu alınmakta. Meta karasal seviyeyenin ve kademeli olarak burada parçalar halinde enkarne olabilecekleri yere doğru yol aldıkları söylenir.
Çünkü düşündüğünüzde bu kadar yüksek seviyede titreşen bilinçleri bir bütün olarak tek bir insan vücuduna sığdıramazsanız bu deformasyona neden olur.
Bu indigo tip 1 dediğimiz insan formlarının bu boyuta nasıl geldiklerinin sürecidir.
Yani aslında sahip oldukları potansiyel budur.
Buradaki insan DNA'sı dizilimi, 12'den fazla bilinç boyutunu tutamaz.
12 den fazla dna sarmalına yani matrix'inin 24 sarmalı gibi bir seviyesi olduğunda avatar seviyesinde tamamen 12 iplik aktivasyonu açabilirler ve sonra bilinçlerinin geri kalanına kademeli olarak erişebilirler.
Aslında bahsetmeye çalıştığım şu tek bir insan bedeninin max 12DNA sarmalı bu boyuttaki bilinç limitidir,
BUDHA bilinci gibi düşünün.
Budha bilinci bu bedende 12 DNA sarmalına sahipken bilincini bir 12 DNA sarmalına ulaşacak kademeye entegre edebilir fakat bunu bedende deneyimlemek yerine sadece bilgi akışı sağlamak için bilinç halinde kendini bu 24 seviye titreşime taşıyarak yapar çünkü 24 sarmal titreşimini bütün olarak bedende taşıyamaz
insan bedeninin buna yetersiz kaldığı nokta budur.
Bu 1. seviye indigo bilinçler içinde bulunduğumuz tüm 15 boyutlu matrix'i belirli bir seviyeye kadar okuyabilirler, böylece saf bilgiye kanallık ederler.
Genellikle 12 iplik için DNA'daki dönüşüm süreçlerinde kritik zamanlarda bedenlenirler yani bilinç sıçrayışı olacağı aktivasyon süreçlerinde.
Gezegensel olarak gerçekleşecek olan büyük projeler içinde bedenlendikleri olmuştur ve çoğu zaman tüm yaşamları sadece bu görevleri yerine getirmekle ilgilidir.
Diğer her şeyden uzaklaşırlar, tip 2'ler ile ilişkilendirilemezler
tip 3'ler kadar gürültülü değillerdir ve başa çıkmaları gereken kutupluluk sorunları vardır.
Geldiklerinde yükselmiş üstatlar olmak için uyanma yeteneğine sahip olarak enkarne olurlar,
fakat bu yükselmiş üstat olacakları anlamına gelmez.
Gen kodu doğru zaman dilimleri içinde düzgün bir şekilde aktive edilmezse potansiyellerini tam olarak gerçekleştiremezler.
İşte tam bu noktada devreye insan formunun farkındalığı dahil oluyor. Baktığınızda bu bir bebeğin dünyaya gelirken annenin bir hastalığını iyileştirerek gelmesi ile aynı mantık.
Burada neler olup bittiğinin farkında olan formlar olursak,
kültürümüzde bu 1. seviye indigo bilinçlere hızla uyanmaları için
ihtiyaç duydukları çerçeveyi sağlayacak durumlar yaratmaya başlayabiliriz.
Mesih bilincini bekleyenlere bir mesaj bu,
ilk insan gibi yaşamaya devam etme konusunda kararlı oldukları sürece bu kadar düşük bilinç seviyesindeki bir ortama mesih falan uyumlanamaz bilin istedim.
Bu gezegenin 2017'ye kadar kutup kaymasına girmemesini sağlamak için buradaydılar.
O dönem sadece bir enerji alanı olarak burada bulundular çünkü henüz yıldız kapıları açık değildi, fakat 2012 tarihinden itibaren bu kapılar terkar aktive olmaya başladı.
İster inanın ister inanmayın fakat bu bilinç aşamasındaki formlar gerçekler, tarihteki örneklerine bakarsanız sizde gözlemleyebilirsiniz.
Bizim portal dediğimiz bu koridorlar gezegensel çekirdekte bulunmaktalar yani her bir nokta aslında doğrudan kaynakla bağlantılı
algoritmadan doğmakta.
200.000 yıldır bu portallar aktif değillerdi.
Şu anda birçoğu aktif, 2012'de açılmaya başladılar bu maya takvimi ile de bağlantılı bir durum,
2012 ile 2017 arasında kısa bir süreliğine aktif oldular.
Eğer bu açılma düzgün bir şekilde gerçekleşmeseydi, gezegensel şebekedeki flaş ışığı dizileri yani ışık soy dediğimiz bu frekans ağı kapalı olsaydı
1. seviye indigolar bu ağı aktive etmek için yani bu bilinç seviyesini aktive etmek adına filolar halinde geliyor olurlardı.
1. seviye indigolar gezegensel şebekeleri yeniden dengeleyebilirler çünkü aktive edilirlerse, gerçek flaş çizgisi dizilerini asetik seviyeye kadar tutabilirler.
Asetik seviyeden kastımız şu,
gezegendeki manyetik alanın içerisinde bulunan tüm elementlerin frekans değerleri yaşanabilecek seviyede olması yani her şey her bir elementin içerisinde bulunduğu boyut bilincinde doğru seviyede titreşerek gerekli miktarda ışık yayması demek.
Bunu gezegensel şebekeleri sıfırlayarak ve kutup kaymasına neden olabilecek herhangi bir gezegensel şebeke tıkanıklığını düzelterek yaparlar.
son 5-6 senedir kutupların yer değiştirmesi,
Milankovitch döngüsü,
güneş batıdan doğacak söylemlerimin tam açıklaması bu aslında.
Dünya'nın kutuplarının shift etmesi aslında Matrix'in resetlenmesi demek, fakat diğer yandan eğer bu aşamaya gelindiyse bu aynı zamanda bir bilinç sıçraması yaşanacağınında kanıtı.
Çünkü ne zaman devre sonu dediğimiz çağ geçişine denk gelsek
bu pole shift yani kutup taklası gerçekleşmekte ve bu 1. seviye indigolar da bu taklanın olmaması için dünya da ki bilinç seviyesine müdahale etmek için bu boyuta entegre oluyorlar demek,
aslında baktığımızda yumurta kapıya dayanmadan farkındalığını geliştirme gayretinde olmayan insan ile karşılaşıyoruz.
İncil'de bahsettikleri yedi mühür bu konuyla direk olarak bağlantılı. Gezegensel şebeke ağında olan bozulmaları düzeltmek adına Dünya'nın enerji merkezlerine müdehale aslında.
Mısır, peru gibi önemli merkezler gezegenin ışık hatları dediğimiz merdiyenleri besleyen enerji noktaları.
Su tesisatında bir kaçak varsa evi su basmadan müdehale etme süreci yani.
Ama tabi bunu sadece düzeltmek adına yapmayanlar da var.
arkasınan binlerce insanı sürükleyip, her bir noktadaki bu portal ışık hatlarını tüm gezegendeki frekans titreşimini bozacak anahtarlar taşıyanlar?
sadece sorguluyorum, vatican gibi karanlığın tam orta noktası olan bir yerde Satan'ın kendi evinde neden buna izin versinler?
Ya da şöyle de soralım,
bu yapıldıktan sora dünya da daha mı iyi şeyler oldu yoksa insanlık tamamen bir deliliğe mi sürüklenmeye başladı?
Benim işim her güzel konuşana inanmak değil,
asıl böyle hikayelerle insanları etkisi altına alabilenleri sorgulamak...
özellikle atlantis dönemi insanlarıysa...
bende o dönemimi hatılıyorum...
o yüzden en çok sorgulanması gereken uygarlık olduğunu düşünüyorum.
1. seviye indigo olarak tanımladığımız bu seviye bilinçlere baktığımızda aslında, 48 DNA sarmalına sahip emerald Güneş DNA Matrix'i bilinçlerden bahsediyoruz.
Bir önceki blog postta paylaştığım ırkların şablonunda bu sıralamayı detaylandırmıştım.

Bu matrix'te ilginç olan şey,
bu bilinç seviyesinin bir fetal desene yani fizik beden titreşimine enkarne olması için bunun 2 parça halinde yapılması gerektiği,
bunun aşamalar halinde yapılması gerekiyor,
çünkü bir anda gözü kör edecek ışığın kimseye faydası olmaz.
Bu aşamalar, bu 1. seviye indigo bilincin önce kendini fizik bedene uyumlanacak parçaya ayırarak başlattığı adım ile,
daha sonra fizik bedeni belirli bir seviyeye yükselttikten sonra diğer parçasını entegre ederek burada öğrenmesi gerekenleri tamamladıktan sonra beden hazır olana kadar tam anlamıyla indigo bilinçlerini uyandırmazlar.
Ruh anlaşmaları tam olarak böyledir.
Bilincin ilk parçası yükselişe girerken flash letters dizileri dediğimiz kodlamalarını algoritmasından çıkarır, bunlar yüksek dizilerdir dolayısyla fizik bedene entegre edilemezler
ikinci ruh parçası gelirken kendi harf dizilerini çıkarır ve bedeni yeniden kodlar,
bu çok hassas bir süreç çok da anlaşılır bir durum değil burdan baktığınızda.
Belki de bir çoğunuz daha yeni duyuyorsunuz bu aşamaları.
Fakat bunu şöyle düşünün her şey belirli bir düzen ile ilerler,
bu evrendeki her bir varlık için aynı kural birbirini takip eder.
Siz nasıl ki yazmayı öğrenmeden önce çizgi çalışması yapıyorsanız bir bilincin belirli bir seviyeye kendisini indirgemesi içinde önce bu uyumlanma aşamlarını parçalar halinde deneyimleyerek kendine ortam yaratmasına ihtiyacı vardır.
Küçüklüğünde toplama bilgisayar yapanlar konuyu anladı diye tahmin ediyorum. :)
Bizler asıl benliğimiz olan üst benlik seviyemize bu ruh parçalarımızla bağlıyız. Her bir ruh parçamız dediğimiz farklı zaman çizelgelerine ayrışmış bilinçlerden ibaret tıpkı bir beyni oluşturan nöronlar gibi.
Tüm bu nöronlar da bütündeki bilince gümüş iplikçik dediğimiz DNA uzantıları ile bağlı halde.
Size şuan Neo'nun matrixten çıkış sahnesini hatırlatarak en nokta atışı örneği veriyorum,
her bir kablo bilincin Matrix'e bağlandığı noktaları temsil eder bu gümüş iplikçiklerde bu görevi görmekte.

İşte bu 1. seviye indigoların da çok sıkı kablolama sorunları vardır ve bu kablolamalar daha yüksek seviyelerden düzenlenir.
Birinci tiplerin hepsi bu uyumlanma sürecine katılmak zorundadır,
aksi takdirde oldukları ilk avatarlar ve yükselmiş üstatlar olmak için aktive olamazlar.
Uyumlanma sürecinden geçmezlerse 12 iplik aktivasyon seviyesinden fazlasına ulaşamayacaklardır.
Ve yine zamanlama faktörü burada önem kazanıyor,
bazı 1.seviye indigolar 12 yaşına kadar, bazıları ise 22 yaşına kadar,
diğer bir kısmı da 33 yaşına kadar bu uyumlanma sürecini tamamlamak zorunda ve eğer bunu yapmazlarsa potansiyellerini gerçekleştiremiyorlar.
geldik 2. seviye indigolara..
Tip 2 indigolar kadim ruhların enkarne olduğu seviye indigolar.
Buradan yani Matrix döngüsü içinden enkarne olmuyorlar.
Genellikle bu boyutta öldüğünüzde 4. boyuta çıkıp D4'ten aşağıya doğru reenkarne oluyorsunuz.
Bu adamlar bilincin 24. ila 30. frekanslarından enkarne oluyorlar
ve bunu yapmak için, burada bir vücut düzenine inmek için bütünüyle ilginç bir süreçten geçmeleri gerekiyor.
Dünya Hizmet Görevleri için burada bulunan bu 2. seviye indigolar,
ayrıca DNA için ırkın morfogenetik alanındaki doğru flaş çizgisi dizilerinin yani ışık soy sarmallarını olması gereken seviyeye taşımak ve sıfırlamak için buradalar
çünkü bunlardan yeterince varsa ve dizi desenlerinin yeterince güçlü bir konsantrasyonu oluşmuşsa, insan ırkının DNA'sındaki morfogenetik alanda geçirdikleri mutasyonların çoğunu tersine çevirebilecek potansiyeli yaratmış oluyorlar.
İnsan bilincinin 2 sarmala düşürülmesi bir mutasyon sonucu gerçekleşti. Melezlenme dediğimiz bu mutasyon havva'nın elmayı yemesi hikayesi ile birebir aynı hikaye.
İşte o kaybedilen 12 DNA sarmalını tersine çevirecek morfogenetik alandaki potansiyeli ortaya çıkaran bu indigo bilinçler.
Hepimiz morfogenetik alanlara bağlıyız.
Skaler desenler dediğimiz bu fraktal dizilimler hepimizi dünya dönüşüm alanına bağlayan parçaları oluşturmakta
ve hepimiz evrensel dönüşüm alanının bir parçasıyız ancak bunu kendimize indirdiğimizde bir birey olarak kolektifle bağlantılı bir bakış açısına dönüşüyor, bir aile bir ırka bir gezegene bağlı hale geliyoruz.
İndigo 2'ler buraya 12 iplikli sarmalı geri kazanmamız için geliyorlar,
bu 24 sarmallı DNA yapısına yani 12 sarmalın iki katına sahip bir şekilde gelerek yapıyorlar.
Potansiyel 12 iplikçik seviyesi ,diğerleri tekrar ele geçirme şansı elde etmeden önce bu ırka geri verilir.
Sırada son grup olan 3. seviye indigolar var;
sadece gen kodu değil, melez bir bilinç olan bu grup,
tek bir bedende 2 avatar kimliği taşıyan gruptur.
3. seviye indigolar kelimenin tam anlamıyla 2 farklı bilinç ailesini temsil eder.
Birinin gelip bedeni bir süreliğine yükseltmesi ve diğerinin gelmesiyle birlikte diğerinin yükselmesi.
Hepsi birbiriyle ilişkilidir,
aynı flaş çizgisi kodlamasına sahiptirler.
Bir tezahür enkarnasyonuna gelen,
taban tabana zıt 2 flaş çizgisi dizisi kaplanmış varlığa sahiplerdir.
Aşırı kutupluluk sorunu yaşarlar ve bir kutuptan diğerine keskin geçişleri vardır.
Örneğin şanslı biri olarak çocukken kesinlikle melek gibi olan bir indigo ile tanışabilirsiniz. 60 yaşına geldiklerinde dengeli veya ciddi hastalıklardan birine sahip bir kişiye dönüşebilirler.
Bu gruptakiler eğer ruhlarındaki aşırı zıt uç noktaları dengeye getirip uyumlu hale gelmezler ise olumsuz tarafları ortaya çıkar.
Bu tip 3 indigoların amacı, ışığa geri dönmek ve evrimleşebilecekleri yeni bir ırk hattına sahip olmak isteyen nefilim avatarları için yeni bir fırsat, yeni bir evrim ırk hattı sağlamak ve aynı zamanda bize yardımcı olmaktır.
Çünkü son 200.000 yıldır, Anunnakilerin gelmesi ve buradaki gen havuzunu karıştırmaları sonucu (tarihimizi bizden gizlemelerinin sebebi de bu) çoğumuzun DNA'sında çok fazla Anunnaki kodlaması mevcut hale geldi.
İstesek de istemesek de böyle bir durum malesef var.
Söz konusu evrimleşmemiz olduğu için 12 DNA iplikçik seviyesine geri çıkabilmemiz adına nefilimlerinde evrimleşmesine yani ışık soy hattına geri dönmesine yardım etmemize de ihtiyacımız var.
Bu bir taht kavasıdır diye boş yere başlık atmamıştım geçen postta.
Bazılarımızın bu gen mutasyonu yüzünden diğerlerine göre daha çok Anunnaki kodlamasına sahip.
İşte aslında bu kodlamara daha çok sahip olanların ışık soy dizilerine geri dönmesi her şeyden daha büyük önem taşıyor.
İndigolar, nephilim'in ve Anunnaki tarafından kirletilen insan ipliklerinin bir sonraki adımda o forma enkarne olabileceği ve kodları temizlemeye ve kutupluluk dengelerini çözmeye başlayabileceği bir yer olan morfogenetik alanı yaratıyorlar,
bu tip indigoları bir dönüştürücü olarak görebilirsiniz.
Negatifi absorbe eden ışık soy yaratıcı yazılım gibiler.
Nephilim'lere o ekstra ipliği alma yeteneği verecek olan şey,
daha doğrusu bu ırkın kaybettiği ışık soy dizilerini geri kazandıracak şey
bu 3. tip indigo grubunun dönüştürücü potansiyeli.
nefilimlerin DNA'sında 11 iplikçikli sarmalları mevcut,
esktra bir iplikçik ile ışık soy hattı yaratacak şekilde evrimleşebilirler
fakat bu 11 sarmal tamamen terse kodlanmış durumda
yani ateş harfi dizisi olarak bahsettiğimiz bu ışık hat geriye doğru çevrilmiş halde mevcut.
Bu 3 grup halindeki İndigo bilinçlerin en basit anlatımı genel hatları ile bunlardan oluşmakta.
Bu indigoların yıllara göre dünyaya bedenlenme hesaplamaları da mevcut, konunun kalan kısmını daha sonraki blog yazılarının başlıklarına göre aralara eklemeler yaparak devam ettireceğim.
Tüm bu seviyelerden bahsederken insanın yaratılış hali bütün bu melezlenmeler ve DNA aktivasyonları arasında ne kadar önemli bir alan teşkil ettiğini farketmişsinizdir.
Şimdiye kadar yazdığım postlarda konuları hep yüzeysel bir şekilde ele alarak ilerlemeye çalıştım.
Önce bir temel oluşturmak herşeyden daha önemli.
İnsanın temeli de her ne kadar bu üst bilinç kodlamalarının 3. boyut yoğunluğundaki yansıması olarak ortaya çıksa da,
havva ve ademin son melez ırk olması gerektiğine karar verilen aşama bizim ırkımızın 12 dna sarmalına sahip olduğu ilk soyu temsil etmekte.
Yani ipin ucunun hala nerye uzandığı konusunda kesin bir bilgi yok.
o yüzden her gün yeni bir keşif...
Bütüne baktığımızda çoğu zaman detaylardan mahrum kalıyoruz.
Bazen de çok fazla detaya odaklandığımızda bütündeki resimi göremiyoruz.
Buna içinde bulunduğumuz boyutun illüzyonu da diyebilirsiniz.
Ancak gerçekler görmeyi bilenler için her zaman en kolay ulaşılacak noktada keşfedilmek için hazır beklemekte.
haftaya görüşürüz...
kaynak: Angelic Realities: The Survival Handbook
Commenti